Tezin Türü: Tıpta Uzmanlık
Tezin Yürütüldüğü Kurum: Dokuz Eylül Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Dahili Tıp Bilimleri Bölümü, Türkiye
Tezin Onay Tarihi: 2023
Tezin Dili: Türkçe
Öğrenci: GÜL POLAT
Danışman: Serpil Müge Değer
Özet:
GİRİŞ: Greft sağ-kalımında ve
akut rejeksiyon önlenmesinde immün supresyon ve doku uyumu araştırmaları ile
kısa dönemde ciddi iyileşmeler sağlanmış olsa da halen uzun dönemde greft sağ-kalımının
iyileştirilmesine ihtiyaç vardı. Terapötik ajan seçimi ve doz belirlenmesi
kararında noninvaziv, ucuz, kolay ulaşılabilir ve spesifik belirteçlere olan
ihtiyaç gün geçtikçe artmaktadır. Noninvaziv
biyobelirteç arayışında rejeksiyon patofizyolojisinde rol alan immün belirteçler
ön planda araştırılmıştır.
AMAÇ: Biz bu çalışmada düşük
maliyete sahip ve rutin tetkiklerde bakılabilen monosit/lenfosit oranının (MLO)
greft sağ-kalım belirteci olabilme ve immünsupresif tedaviyi yönlendirebilme
özelliğini araştırarak literatüre katkıda bulunmayı amaçladık.
BULGULAR: 186 böbrek nakli
hastasının ortanca (çeyrekler arası aralık) 75 (49-110) aylık takip süresi
boyunca bu hastaların 54'ünde (%28,3) greft yetmezliği geliştiği izlendi. Greft
yetmezliği yaşayan hastalar yaş ortalaması açısından greft yetmezliği yaşamayan
hastalardan istatistiksel olarak anlamlı derecede daha genç bulundu
(p<0,001). Cinsiyet açısından ise belirgin bir fark bulunamadı. Başlıca
hastalıklar arasında greft yetmezliği yaşayan grupta diyabet ve polikistik
böbrek hastalığı oranları nispeten daha düşük bulundu (p=0,017). Greft
yetmezliği yaşamayan hastalarda diyabetes mellitus tanısı daha yaygın olsa da
bu fark istatistiksel olarak anlamlı değildi (p=0,13). Hipertansiyon ve yeni
başlayan diyabetes mellitus açısından gruplar arasında anlamlı bir fark
bulunamadı (sırasıyla p=0,57, p=0,07 ve p=0,14). Hemodiyaliz (HD), nakil öncesi
takip döneminde her iki grupta da tercih edilen diyaliz seçeneğiydi. Ortalama
diyaliz süresi gruplar arasında benzerdi. Canlı donörden nakil yüzdesi her iki
grupta da daha yüksekti ve HLA uyumsuzluk sonuçları karşılaştırmalı analizde
benzerdi. Tüm çalışma popülasyonunda en belirgin indüksiyon tedavisi Anti-timosit
globülin (ATG) idi. Grup karşılaştırmasında immünsupresif rejimler açısından
anlamlı fark mevcuttu (p=0,001). Steroidle birlikte mikofenolat mofetil içeren
ikili tedavi yüzdesi greft başarısızlığı yaşayan hastalarda belirgin şekilde
daha yüksekti. Greft yetmezliği yaşayan 50 hastada ve yetmezlik yaşamayan 15
hastada biyopsi ile kanıtlanmış akut rejeksiyon gelişti (p<0,001). Takip
süresince bir hastada BK nefropatisine bağlı greft yetmezliği gelişirken, greft
yetmezliği olmayan grupta dokümante edilmiş herhangi bir nefropati olmayan 8
hasta vardı. Gruplar arasında CMV(Sitomegalovirüs) enfeksiyonu açısından
anlamlı bir fark bulunamadı. Takip süresince toplam 74 hasta hayatını kaybetti,
bunların 21'i greft yetmezliği yaşayan grupta iken 53'ü greft yetmezliği
yaşamayan gruptandı. MLO düzeyi nakilden sonraki ilk ayda greft yetmezliği olan
hastalarda belirgin derecede yüksekti ve 9. aya kadar kademeli olarak azaldı, 5
yıl boyunca bazı dalgalanmalar gösterdi ve greft yetmezliği olan hastalarda 5
ila 10 yıl arasında artış gösterdi (p=0,42). MLO değerleri greft yetmezliği
olan grupta ilk 6 ay boyunca istatistiksel olarak önemli ölçüde yüksekti ancak
6 aydan 108. aya kadar olan süreçte istatistiksel olarak önemli bir farklılık
göstermedi ve yeniden greft yetmezliği olan grupta yüksek seyretti (p
değerleri; ay 1 için p=0,01, ay 3 için p=0,001, ay 6 için p=0,018, ay 9-ay 98
arasında p>0,05, hem ay 108 hem de ay 120 için p=0,01).
SONUÇ: Böbrek nakli hasta
grubunda özellikle nakil sonrası ilk 6 ayda daha yüksek MLO değerlerine sahip
olan hasta grubunda uzun vadeli greft kaybı riski daha yüksektir. Bu nedenle erken
dönemde daha yüksek MLO saptanması uzun dönemde greft kaybı için basit, kolay
erişebilir bir biyobelirteç olabilir.