3. Uluslararası Sinema Sempozyumu, Lefkoşa, Cyprus (Kktc), 6 - 10 November 2023, pp.31-32
ÖZ
Lacan’ın Simgesel kavramı (The Symbolic), dünya anlayışımızı şekillendiren dil, kültür ve sosyal normlar alanına
atıfta bulunur. Bu, bir nesnenin ya da fikrin dilsel temsili olan gösterenin alanıdır. Simgesel düzen, gerçeklik deneyimimizi
yapılandıran dil ve kültür düzenidir; yasaklar, kurallar ve normlar sahasıdır; diğer tanımıyla Babanın Yasası’dır; Öteki’nin
oluştuğu evrendir. Yine Lacan’ın Simgesel öncesi olarak tanımladığı İmgesel kavramı (The Imaginary) ise kimliği biçimlendiren
imgeler ve fanteziler alanına tekabül eder. Egonun ikame etmeyi arzuladığı idealize edilmiş öteki imgesi olan hayali
ötekinin alanıdır. Julia Kristeva’nın Semiotic kavramı ise Lacan’ın Simgesel’i ile ilişkili olarak tıpkı İmgesel gibi dil öncesi
deneyim alanına atıfta bulunur. Kristeva’nın ısrarla vurguladığı haliyle beden olgusu ile ilgilidir. Aynı zamanda bu alan,
mikro düzeyde bedenden, makro düzeyde ise toplumsal (Sim-gesel) olandan kovulan ve benliğin/kimliğin sınırlarını tehdit
eden nesne olan abject’in (‘iğrenç’ olanın) alanıdır. Bu çalışma yönetmenliğini Atıf Yılmaz’ın yaptığı Aahhh Belinda
(1986) filmindeki karakter dönüşümlerini Simgesel’le ilişkisi içinde İmgesel, Semiotic ve yine Kristeva’nın ‘iğrençlik’ (abject)
ve ‘murdarlık’ (defilement) kavramları kapsamında incelemeyi hedeflemektedir. Ters-zamanlı bir okumaya da (Simgeselden
İmgesele/Semiotic’e) imkan veren bu karakter analizi ve görsel/filmsel çözümleme yöntemi ile filmin ana karakterinin aslında
‘namevcut’ Naciye olduğu gözler önüne serilir. Olay örgüsünün aksine filmsel öykü Naciye’nin Babanın Yasası’ndan kurtulmak
üzere, İmgesel Düzen’e dönerek Serap’ı çağırması (İngilizce karşılığı ile ‘To summon’) üzerine temellenir. Çalışmanın
sonucunda cunta sonrası toplum ve toplumsal konulardan uzaklaşmak zorunda kalarak kimlik tartışmalarına dönen Türk
Sineması içinde -filmin ‘fantastik’ ve/veya ‘gerçeküstücü’ yapısına tezatla- Aahhh Belinda’nın gerçekçi bir ifadeye sahip olduğu
görülür. Adıyla müsemma Serap bir hayaldir ve 1980’ler Türkiye’sinde Naciye’lerin Babanın Yasası’ndan kaçışı mümkün
değildir. Zira filmin finaline Babanın Yasası’na; öz babaya, kayınbabaya, baba olarak eşe dönüş tamamlandığında Naciye
artık Simgesel Düzen’in içindeki yerini kabullenmiştir. Serap’a (hem karakter adı hem de kelimenin sözlük karşılığıyla) son
verilmesi ve simgesel sisteme (toplumsala) dönüş (aynı zamanda dil evrenine [Naciye’nin ailesinin dili, eşinin dili, anne
olarak Naciye’nin dili] dönüş) Serap’ın bu ‘ahlaklı’ evreni enfekte ettiği ‘iğrenç’liğe de bir son verecek ve Naciye filmin 20. Dakikasında
çağırdığı Serap’ı anlatının 90. dakikasında - Belinda şampuanı ile ‘arınarak’, ‘temizlenerek’ ve ‘öz-kimliğini’ yeniden
kucaklayarak- defedecektir. Serap, gerçek olmayan nitelikleriyle, Naciye’nin -ve dönemin Naciye’lerinin- yüzüne takamadığı
bir maskedir.
Anahtar Kelimeler: Abject, Semiotic, Simgesel, İmgesel, Temsil.