İdeal Kültür Yayıncılık, İstanbul, 2022
Kutbeddin
Aybeg’in 1192’de Delhi’yi almasından sonra Güney Asya’da İslâm sanatı
Karahanlı, Gazneli ve Selçuklu sanat geleneklerinin bir yansıması olarak
kendini göstermeye başlamış, Babürlü İmparatorluğu tecrübesi ile de zengin bir sanat
anlayışının en muhteşem örneklerini vermiştir. Bu dönemde alt kıtanın tamamı Cuma
camileri gibi muazzam mabedler, İslâm dünyasının hiçbir yerinde benzeri olmayan
heybetli türbeler, devâsa surlarıyla kaleler, göz kamaştıran saraylar ile havuzlu
köşk ve çarbağlar gibi sadece dinî mimarînin değil sivil ve askerî mimarînin de
sıra dışı örnekleriyle bezenmiştir. Son hükümdâr II. Bahadur Şah’ın derdest
edilerek Babürlülerin 1858’deki yıkılışlarından sonra İngiliz döneminde ve günümüz
Hindistan’ında da etkilerini devam ettiren bu süreç, yerel unsurlarca da
benimsenmiş olağanüstü zenginlikteki kültür, sanat ve mimarlık geleneklerini
doğurmuştur.
Bu çalışmanın amacı, Hind-İslâm sanatının bütününü ve bu alanda yapılan çalışmaları ortaya koymak değil, ancak onun tarihsel seyrine ışık tutacak genel hatırlatmalar yaparak alt kıtadaki İslâm kültürü ve sanatının daha önce etraflı bir araştırmaya konu olmamış eser ve yansımalarına ilişkin arazi çalışmaları, saha gözlemleri ve literatür araştırmalarına dayalı bilgi ve bulguları, sanat tarihi disiplini perspektifinden ulaşılan sonuç ve değerlendirmeleri, rölöve ve foroğraflarla destekleyerek araştırıcıların dikkatine sunmak; Türk ve İslâm sanatına dair Güney Asya’daki muhtevânın anlaşılmasına katkıda bulunmaktır.