10. KBAM - KENTSEL VE BÖLGESEL ARAŞTIRMALAR AĞI, Muğla, Türkiye, 15 - 17 Ekim 2025, ss.42, (Özet Bildiri)
“Kentsel içsellik” (urban interiority) kavramı, içmimarlık yazınına 2000’li yıllarda
eklemlenen yeni bir kavram ikilisi olmanın ötesinde, iç mekânı anlamaya yönelik yerleşik
kuramları sorgulayan bir eleştirel çerçeve sunmaktadır. İç mekânın mikro düzeydeki duyumsal,
duygulanımsal, psikolojik ve atmosferik etkilerinin, kentsel bağlamın makro ölçekli dinamikleriyle
nasıl iç içe geçtiğini sorunsallaştıran bu kavram, iç mekâna dair tanım ve kavramları kent
üzerinden yeniden düşünmeye, farklı görme biçimleri geliştirmeye ve temsil araçlarını
çeşitlendirmeye olanak tanımaktadır. Kavram, bu çalışma kapsamında mekân olgusunu mekânsal
üretimin bir sonuç ürünü, donmuş ve fiziki bir tasarım nesnesi olarak değil, çoklu anlam
üretimlerinin ve dinamik ilişkilerin iç içe geçtiği dolanık bir içerim olarak kavramsallaştıran
postyapısalcı düşünce çerçevesinde ele alınmaktadır. Özellikle 1990’ların ikinci yarısından
itibaren Gilles Deleuze, Félix Guattari, Bruno Latour, Levi Bryant ve Karen Barad gibi
düşünürlerin katkılarıyla gelişen Yeni Materyalist Felsefe, kentsel içsellik kavramının kendi
çizgisini, süreçlerini ve oluşlarını sürdürebileceği yeni bir kuramsal zemin sunmaktadır. Mekânı
sabit ve verili olarak değil, maddesel ve maddesel-olmayan unsurların duygulanımsal
etkileşimlerle iç içe geçtiği dinamik bir oluş alanı olarak yeniden kavramsallaştıran bu zemin,
bilginin özne-merkezli paradigmalar tarafından şekillendirildiği uzun süreçte bir yarık açarak
özne-nesne ikiliğini aşmış ve aralarındaki hiyerarşik ayrımları yerinden etmiştir.
Bu epistemolojik kırılmayla birlikte kentsel içsellik, çalışma kapsamında maddesel/maddeselolmayan unsurlar ile bedensel varoluşların ilişkisel ve dinamik karşılaşmalarından türeyen dolanık
bir olgu olarak konumlandırılmıştır. Bu konumlandırma, olgunun bedensel olarak algılanan,
çeşitli duygulanımsal yoğunluklar üreten maddesel ve duygulanımsal izlerini takip etmek için daha
kapsayıcı ve bütünleşik bir bakışın gerekliliğini açığa çıkarmıştır. Böylece, olgunun öznelerden
nesnelere, duygulardan duygulanımlara ve oradan da bilinçaltına dek uzanan tüm bileşenlerini ve
süreçlerini anlamaya yönelik bütünleşik bir metodolojik arayış söz konusu olmuştur. Mekânın ve
kentsel içsellik kavramının, özne-nesne ikiliğine dayalı mevcut kuramsal çerçevelerle yeterince
anlaşılamayacağını ileri süren bu çalışma, kentsel içsellik olgusunu yapılandıran özneler-arası,
nesneler-arası ve özneler-nesneler arası ilişkilerin dolanık yapısını anlamak üzere daha bütünleşik
ve ilişkisel bir metodolojik çerçeve sunmayı amaçlamaktadır. Bu hedefle “Duygulanımsal
Ontoloji” (Affective Ontology) olarak geliştirilen metodolojik önerme, özne-merkezli içsellik
kuramları, bunun karşısında konumlanan nesne-merkezli materyalizm ve bu iki uç arasında, madde
ile her türden duygulanımsal karşılaşmaları ve bunların sonuçları olarak bedensel tepkileri bilgi
üretiminin merkezine koyan Duygulanım Teorisi’nin (Affect Theory) arakesitinde
konumlanmaktadır. Çalışmanın önerdiği metodolojik çerçevenin, iç-dış, nesne-özne, kamusal-özel
gibi ikilikler arasındaki boşluklarda cereyan eden kentsel içsellik kavramının çoklu katmanlarını
açığa çıkarması ve ikili düşünce yapılarının dışında yeni çerçeveler sunması beklenmektedir.