XVI. Uluslararası Türk Omurga Kongresi, Muğla, Türkiye, 22 - 25 Mayıs 2025, (Yayınlanmadı)
Giriş: Pektus ekskavatum (PE) ve pektus karinatum (PK) en sık görülen konjenital göğüs duvarı deformiteleridir. Cerrahi düzeltme sıklıkla uygulanmaktadır, ancak torasik eğrilik üzerindeki potansiyel etkisi belirsizliğini korumaktadır. Bu çalışmanın amacı, PE ve PK hastalarında cerrahi müdahale sonrası proksimal torasik (PT) ve ana torasik (MT) eğriliklerdeki değişiklikleri retrospektif olarak değerlendirmek ve bu değişiklikleri etkileyen faktörleri analiz etmektir.
Yöntemler: 2008-2020 yılları arasında cerrahi düzeltme uygulanan PE ve PK hastaları üzerinde retrospektif bir analiz yapıldı. PT (T1-T6) ve MT (T4-T10) eğriliklerini değerlendirmek için ayakta çekilen göğüs radyografilerinde ameliyat öncesi ve ameliyat sonrası Cobb açıları ölçüldü. Bar sayısı, stabilizatörler ve bunların oryantasyonu da potansiyel etki faktörleri olarak değerlendirilmiştir. Substernal Barlar PE hastalarında ortalama 28 ayda, PK hastalarında ise 32 ayda çıkarılmıştır. PT ve MT eğrilik değişiklikleri arasındaki ilişkiyi belirlemek için Pearson korelasyon analizi yapıldı.
Sonuçlar: Çalışmaya 433 PE ve 148 PK hastası dahil edildi. Ortalama yaş PE için 17.1 yıl ve PK için 16.6 yıldı ve erkek baskınlığı vardı (sırasıyla %82.9 ve %82.4). Ameliyat öncesi ortalama PT ve MT Cobb açıları PE hastalarında sırasıyla 7,12° ve 7,03°, PK hastalarında ise 4,5° ve 10,02° idi. Ameliyat sonrasında, PT eğriliği PE'de 8,47° ve PK'da 6,73°'ye yükselirken, MT eğriliği PE'de 7,20° ve PK'da 9,97° olarak değişti. PE hastalarının %79,2'sinde ve PK hastalarının %81,1'inde PT eğriliği artmıştır. MT eğriliği PE hastalarının %49,2'sinde artmış ve %50,8'inde azalmışken, PK hastalarının %93,2'sinde azalmıştır. Eğrilik değişiklikleri ile çubuk sayısı, stabilizatör kullanımı veya stabilizatör oryantasyonu arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. PE hastalarında PT ve MT eğrilik değişiklikleri arasında düşük ancak istatistiksel olarak anlamlı bir korelasyon olduğunu ortaya koymuştur (r = 0.205, p = 0.006). Buna karşılık, PK hastalarında istatistiksel olarak anlamlı olmayan orta düzeyde bir korelasyon (r = 0.515) görüldü (p = 0.295).
Sonuç: Bu çalışma, bar sayısı, stabilizatör kullanımı ve oryantasyonun PE ve PK hastalarında torasik eğrilik değişikliklerini önemli ölçüde etkilemediğini, ancak iki durum arasında farklı eğrilik değişiklik modelleri olduğunu göstermektedir. PE hastaları PT eğriliğinde artış yaşama eğilimindeyken, MT eğriliği değişken bir yanıt gösterir. Buna karşılık, PK hastaları ağırlıklı olarak MT eğriliğinde bir azalma sergiler. Ayrıca, PE hastalarında PT ve MT eğrilikleri aynı yönde değişirken, PK hastalarında böyle bir ilişki gözlenmemektedir. Bu bulgular, göğüs duvarı deformitelerinin cerrahi olarak düzeltilmesinin omurga eğriliği üzerinde farklı biyomekanik etkilere sahip olabileceğini ve daha fazla araştırmayı gerektirdiğini göstermektedir.
Introduction: Pectus excavatum (PE) and pectus carinatum (PC) are the most common congenital chest wall deformities. Surgical correction is frequently performed, but its potential effect on thoracic curvature remains unclear. The aim of this study was to retrospectively evaluate the changes in proximal thoracic (PT) and main thoracic (MT) curvatures after surgical intervention in PE and PC patients and to analyse the factors affecting these changes.
Methods: A retrospective analysis was performed on PE and PC patients who underwent surgical correction between 2008 and 2020. Preoperative and postoperative Cobb angles were measured on standing chest radiographs to assess PT (T1-T6) and MT (T4-T10) curvatures. The number of bars, stabilisers and their orientation were also evaluated as potential influencing factors. Substernal bars were removed at an average of 28 months in PE patients and 32 months in PC patients. Pearson correlation analysis was performed to determine the relationship between PT and MT curvature changes.
Results: The study included 433 PE and 148 PC patients. The mean age was 17.1 years for PE and 16.6 years for PC with male predominance (82.9% and 82.4%, respectively). The mean preoperative PT and MT Cobb angles were 7.12° and 7.03° in PE patients and 4.5° and 10.02° in PC patients, respectively. Postoperatively, PT curvature increased to 8.47° in PE and 6.73° in PC, while MT curvature changed to 7.20° in PE and 9.97° in PC. PT curvature increased in 79.2% of PE patients and 81.1% of PC patients. MT curvature increased in 49.2% and decreased in 50.8% of PE patients and 93.2% of PC patients, respectively. No significant correlation was found between curvature changes and number of rods, stabiliser use or stabiliser orientation. A low but statistically significant correlation was found between PT and MT curvature changes in PE patients (r = 0.205, p = 0.006). In contrast, PC patients showed a moderate correlation (r = 0.515) that was not statistically significant (p = 0.295).
Conclusion: This study shows that the number of bars, stabiliser use and orientation do not significantly affect thoracic curvature changes in PE and PC patients, but there are different patterns of curvature change between the two conditions. PE patients tend to experience an increase in PT curvature, while MT curvature shows a variable response. In contrast, PC patients predominantly exhibit a decrease in MT curvature. Furthermore, PT and MT curvatures change in the same direction in PE patients, whereas no such relationship is observed in PC patients. These findings suggest that surgical correction of chest wall deformities may have different biomechanical effects on spinal curvature and warrant further investigation.