Meskhetian (Ahiska) Turks in Turkey and Their Perception of Spatial Belonging


Karaman Z. T., Mursül D.

Open Journal of Social Sciences, cilt.6, sa.12, ss.88-103, 2018 (Hakemli Dergi)

  • Yayın Türü: Makale / Tam Makale
  • Cilt numarası: 6 Sayı: 12
  • Basım Tarihi: 2018
  • Doi Numarası: 10.4236/jss.2018.612009
  • Dergi Adı: Open Journal of Social Sciences
  • Derginin Tarandığı İndeksler: Other Indexes
  • Sayfa Sayıları: ss.88-103
  • Dokuz Eylül Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

In its various aspects, the subject of “belonging” has been an important fundamental indicator in terms of understanding “social belonging relations” throughout the history of mankind. This study focuses on the Meskhetian Turks who have immigrated to Turkey since 1992. Using the selected sample below, it considers the Meskhetian Turks’ choice of a preferred motherland, Turkey, or their own Meskhetian Territories with regard to social belonging. The research also questions the role of Turkish Governments during the period 1992-2017 who as decision-makers in matters of “immigration administration” “encouraged” or “discouraged” the Meskhetian Turks to enter Turkey. In addition, the level of public awareness drawn by the Meskhetian Turks’ recently increasing rates of arrival in Turkey along with the subject of their social adaption to local public life will be questioned through in-depth interviews. Moreover, on a broader level, the emotions of the Meskhetian Turks towards spatial belonging will be scrutinized. And in the final analysis, the content of this paper examines the general question of “motherland” belonging, which is claimed to exist amongst the Meskhetian Turks both towards Turkey and the Meskhetian territories.

Keywords

Identity BelongingMeskhetian TurksImmigration AdministrationSocial BelongingSpatial Belonging


5. Conclusion and Evaluation

 

The present study to determine the perception of belonging by the Meskhetian Turks who immigrated to Turkey in 1992 was based on questionnaires and in-depth interviews with members of this group. Additionally, the awareness of the problems of Meskhetian Turks by members of the Turkish public was also examined. The purpose of this inquiry was to find out whether there was strong public support to strengthen the political position of Meskhetian Turks in Meskheti.

Those Meskhetian Turks who are of Turkish origin and who have adopted this ethnic identity have been socially and administratively accepted in Turkey, since their immigration. The presence of cultural and religious commonalities with the settled people is an essential element in social integration.

Some of the Meskhetian Turks who have more recently come to Turkey (since 2011) tend to use their ethnic identity together with their territorial/geographical identity in order to feel a sense of belonging. Even though essentially they did not come willingly, the continuation of the relations with kinship in the territories they left enables belonging. For these groups, the Meskhetian territories have remained embedded in their identities as a “homeland”. Their identification of themselves as Meskhetian Turks verifies this opinion. Nevertheless, the opinion that the Meskhetian territories only create an emotional bond is widespread among the groups with a longer immigration history. Therefore, the Meskhetian territories may now be evaluated as an “ancestral territory” or a “motherland” for the groups that arrived earlier.

The Meskhetian Turks were also unable to create an economic power in terms of capital ownership in the Meskhetian territories. Their forced displacement and the administrative pressure significantly destroyed their potential for becoming economic and political powers. Moreover, the lack of sound policy by the Turkish government and weak lobbying activities does not provide offer a bilateral political climate to facilitate the return of the Meskhetian Turks remaining in Turkey to their settlement in Meskheti.

This underlines the fact that there is still no remedy for the majority of Meskhetian Turks other than returning to Turkey. According to both the respondents from the university youth in İzmir and the respondents living in different provinces, it can be stated that there is no interest in, or comprehensive information on, Meskhetian Turks in Turkey.

Immigrants coming to Turkey generally lack the capacity to create an economic field of employment. Likewise, the Meskhetian Turks who have immigrated to Turkey also work mostly in the administrative or bureaucratic mechanisms in the service sector. However, in the context that Meskhetian Turks attach importance to education, it might be expected that they will become successful in different sectors in the future.

In Turkey, citizens treat the principles of equality within the law with respect. Their strong political and social preferences along with their disinclination to create a privileged environment for any ethnic group either in theory or in practice influence administrative decisions. Neither do Meskhetian Turks have a wish to create a distinct agenda on obtaining such a privilege.

Central Asia is evaluated as “the motherland” for the settled Turks in Turkey on the basis of history education in Turkey. Thus, Central Asia is only of emotional significance for most Turkish citizens. With a similar approach, Turkey will also be evaluated, two or three generations later, as the “homeland belonging” of the Meskhetian Turks who have adopted a settled life in Turkey, such a transformation is expected to enhance the commonality of social trust by enabling the immigrants to understand and relate to each other easily resulting from their common Turkish origin.

This study covers the Meskhetian Turks’ arrival in Turkey from various countries under political pressures, through forced and mass immigration. Observations and the interviews during the study reflect the present situation. But it is hard to predict the future. This issue reveals the academic and social significance of the Meskhetian Turks phenomenon. In time things will change: new migration routes and new targets will develop as a result of global and political climatic pressure. We hope that no new tragic stories will emerge.

 Günümüzde Ahıska Türkleri; Azerbaycan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Rusya, Gürcistan, Ukrayna, Türkiye ve ABD’de yaşamaktadır (Trier, Mouravi ve Kilimnik, 2011: 54). Dünya Ahıska Türkleri Birliği (DATÜB), KKTC’yi de bu ülkeler arasına eklemektedir. Buna göre tüm ülkelerdeki toplam sayıları Aydıngün’e göre 350-400 bin (Aydıngün, vd., 2006; 1), Bayraktar’a göre ise 430-440 bin civarındadır (Bayraktar, 2013: 77). Türkiye’de yaşayan Ahıska Türklerinin sayılarının 35 bin civarında olduğu öngörülmektedir (Trier, Mouravi ve Kilimnik, 2011: 54). Ancak ortaya konan rakamların kesinlik içermediğini ve tahmini değerlendirmeler olduğunu ifade etmek gerekir (Üren, 2016: 167). Günümüzde Gürcistan’ın Güney Batı Bölgesi “Ahıska” olarak adlandırılmaktadır. Ahıska Türkleri, Osmanlı İmparatorluğu, Çarlık Rusya’sı ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği döneminde (1944 yılına dek) Mesketya-Cahaveti bölgesinde yaşamıştır.

 

Ahıska Türkleri, aidiyet duydukları topraklardan Stalin’in emriyle 1944 yılında sürülmüştür. Bu durum doğal olarak travmatik bir durumdur.  M.Ö . 700 yıllarından beri adını aldığı verdiği  bu bölgede yaşamak bir yana, …. Tarihinde Almanlara karşı Rus askerleriyle birlikte yurdunu korumak için savaşmış olmanın bir değer taşımadığını görmek de ayrı bir şok etkisi yaratmıştır.  Günümüzde Türkiye’nin dışında yerleşmiş Ahıska Türklerinin  kendilerine ait özerk bir idari birimleri ne de bağlantılı olarak  resmi olarak tanınmışlığı bulunmamaktadır. Etnik açıdan heterojen ve devletsiz bir azınlık olarak da tanımlanabilen Ahıska Türkleri, başka bir ifadeyle. kendi toprakları üzerinde bir ulus inşa edemediği gibi siyasi bir organizasyon altında da bir araya gelememiştir. Bu durum, Ahıska Türklerinin “Vatansız” statüsü içinde değerlendirilmelerine neden olmuştur. Siyasi bakımdan korumasız durumda kalan Ahıska Türklerinin bu özelliği, diğer halklar tarafından dışlanmalarına da neden olmuştur (Üren,  2016: 437; Çeçen, 2007: 5).

Türk soylu olan ve bu etnik kimliği benimseyen Ahıska Türklerinin kültürel ve dini ortaklıkları,  Türkiye’deki yerleşik Türk toplumuyla birlikteliklerini kolaylaştırmış ve daha samimi bir sosyal ortam sağlamıştır.  Böylece Ahıska Türkleri, toplum içerisinde ve kamusal alanda yabancı olarak değerlendirilmemişlerdir. Göç süreci içerisinde Ahıska Türklerinin toplumsal aidiyet konusuna bakış açıları değişikliğe uğramıştır. Bu çalışma Ahıska Türklerinin toplumsal aidiyeti konusunu ve Türkiye’deki yerleşik Türklerin Ahıska Türklerini değerlendirmelerini sorgulamaktadır.

Göçmenlerin sosyal ve kültürel yapılarının farkında olan, sahip oldukları özelliklere ve yaşam koşullarına uygun hareket eden yönetim mekanizmalarının oluşturulması, hem toplumun huzuru hem de ulusal güvenlik açısından önem taşımaktadır. Bu durum, Türkiye’ye yönelen tüm göç hareketlerinin ayrıntılı olarak ve kendi özelinde incelenmesini zorunlu kılmaktadır (Karaman, 2012: 213). Ahıska Türkleri zorunlu göçe tabi tutulmuştur. Göç etme tercihleri, daha iyi yaşama koşullarına erişmek ile ilişkilendirilememektedir.

SSCB’nin 1956 yıllarında, Ahıska Türklerinin üzerindeki özel iskân politikasının getirdiği kısıtlamaların[1] kaldırılmasına yönelik bir kararname yayınlanmıştır. Ahıska dışında SSCB içinde herhangi bir yere gidebilir hale getirilmiştir. Oysaki Ahıska Türkleri için , Ahıska bir vatan toprağıdır ve oraya dönmek istemektedir.

Özellikle yaşlıların çoğu için vatan, zamanında Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı bir bölge olan Ahıska’dır. Tarihsel olarak bir anlam taşıyan bu bölge 1991’de SSCB’nin dağılmasından sonra Gürcistan toprakları içerisinde kalmıştır. Köyleriyle sıkı bağlar içerisinde olan Ahıska Türkleri için vatan sadece köyleridir, Gürcistan değildir (Aydıngün, A ve Aydıngün, İ., 2014: 28). Araştırmalara göre, 1944 sürgünü sonrasında Özbekistan ve diğer Orta Asya devletlerinde doğan Ahıska Türkleri için ise, Ahıska toprakları, yalnızca duygusal bir bağ ile bağlı oldukları memleketleridir. Diğer taraftan, siyasi anlamda vatan olarak gördükleri devlet Türkiye Cumhuriyeti’dir (A. Aydıngün, İ. Aydıngün, 2014: 1-7).

Çağdaş toplumlarda kimliklerin kaybolması bir yana, yeniden yapılanmış ve tanımlanmıştır (Douglas Kellner)[2].Hatta modern toplumlarda geçmişinde rastlanmayacak kadar daha problematik hale gelmiştir. Kişilerin özgürlüklerinin bir ölçüsü “turist” olma ile de izah edilmektedir (Zygmunt Bauman) [3] Özgürce bir ülkeden diğerine yaşam kalitesi standartlarına sahip olarak gidebilmek bir modern ve demokratik bir imtiyazdır. Gönüllü ve Gönülsüz göçten ayrılır. Aylaklıkla da izah edilememektedir. 

 

 

 



[1] Bu kısıtlamalar; izinsiz komşu köye gitmek, farklı bir köyden Ahıska Türküyle evlenmek, ölüm, doğum, kaybolma ve kaçma durumlarında yerel yönetime haber verilmesi gibi konuları içermekteydi (Buntürk, 2014: 96; Tomlinson, 2015: 17).