Dağlık Alanların Sürdürülebilir Güvenli Yönetimi, Zerrin Toprak Karaman, Editör, PalmeYayınevi, Ankara, ss.1-20, 2020
EDİTÖRÜN
NOTU
Türkiye bir dağlık alan ülkesidir. Türkiye
topraklarının %50’sinin
Dağlarımızın
birçoğu geçmiş yüzyıllarda aktif olup, günümüzde sıcak su kaynakları bulunan
uyuyan yanardağlardır. Geçmişteki yanardağ olma özellikleri de, zengin maden kaynakları oluşturması gerektiği
fikrini kuvvetle karşımıza getirmektedir. İnsanoğlu,
önce yaşadığı mekânsal çevrenin tasarımını oluşturmak zorundadır ilkesini,
Türkiye için etkin bir dağ yönetimi planlaması gerekliliği ile ilişkilendirmek
gerekir. Oysaki ülkemiz kamu politikaları içinde maalesef “dağ” sözcüğü bile açıkça
yer almamakta ancak yer üstünde ve yer altındaki kaynaklar öne çıkmaktadır. Mekân
analizi bütünlüğünde dağlık alanlar yer almamaktadır. Dağlık alan yönetimini,
herhangi bir kaynak başlığı altında gizleyerek değil, sürdürülebilir toplum
kalkınması hedefleri içinde tek başına görünür bir şekilde ele alarak, temel kamu
politikalarını dağ etrafında çok yönlü oluşturmanın zamanı, güvenlik yönetimi
açısından zorunlu hale gelmiştir. Belirtilen gerekliliği gerek iklim
değişikliklerinin farklı etkileri ve gerekse iktisadi kalkınmanın temel
kaynaklarına sahip olma açısından da görmek gerekmektedir. Dağlık alanların her zaman “gıda, su ve
peyzaj” ile ilişkilendirilen bu üç temel unsurun derin anlamı ve mukavemet
sözcüğü ile ilişkisini eko-sistem yönetimi içinde görmek yerinde olacaktır.
Dağların özelliklerinden
dolayı uluslararası ilgi de giderek artmaktadır. 2002 yılından bu yana her yıl
11 Aralık “Dünya Dağlar Günü” olarak kutlanmaktadır. Doğanın kaynak
değerlerinin varlığı ile ilgili ekolojik mukavemet gücü, ayni zamanda
toplumların iklim değişiklikleri başta olmak üzere her türlü tehdide karşı
mukavemeti anlamına gelmektedir. Dünya artık ülkeleri, sahip olduğu mal ve
kaynaklar kadar, bu kaynakları nasıl yönetebildiği yönüyle değerlendirmektedir.
Hatta yönetemediğin kaynak senin değildir tarzı ileri emperyalist söylemler de
bulunmaktadır.
Kamu yönetimi teşkilatlanmasında dağ yönetimini,
kırsal faaliyetlerden ayırarak özgün kılma konusunda önemli hamleleri olması
önemlidir. Hızla Türkiye’de dağ ve dağlık alanlar yönetimi konusunda kamu
politikaları oluşturulmalıdır. İnsanları dev yapılarda toplayarak, doğayı
rahatlatmak dağlık alanlar için geçerli değildir. Yayılma da benzer bozucu
etkiye sahiptir. Koruma-kullanma dengesini sağlamak için, disiplinlerarası
bilimsel tasarım stratejileri geliştirmek, objektif olarak analiz edip
yorumlamak ve günün koşullarına uygun yeni yapılanmalara gitmek becerisini
göstermek önemlidir. Takvimlere 11 Aralık tarihini “Uluslararası Dağlar Günü”
olarak işaretlemek de dağ sahipliğinin öneminin farkındalığını sağlayacak
önemli bir ayrıntıdır.
Elinizde tuttuğunuz, “Dağlık
Alanların Sürdürülebilir Etkin Güvenlik Yönetimi” temalı bu kitap, Türkçe
literatürde bir ilk yayındır. Dağlık alanların güvenli yönetiminin farkındalığını
disiplinlerarası ortaya koymaktadır. Yayını oluşturan yazarlarımız ile doktora
öğrencilerimiz Araş.Gör. Kıvanç Demirci ve Araş.Gör. Orçun Çobangil’e teşekkür
ederim. Kitabın basımını sağlayarak, ilgilenenlerce paylaşımını
kolaylaştırarak, her zaman farkındalıklar yaratan bilimsel çalışmalara destek
veren, Palme Yayınevi Yönetimine ve Ekiplerine çok teşekkür ederiz. Kitabımızda
yer alan konuların daha da geliştirilmeye açık olduğu öngörüsü ile
okuyucularımıza faydalı olmasını dileriz.
Prof.Dr.Zerrin Toprak, Karaman , Kasım 2020, İzmir
Dağlık Alanların Sürdürülebilir Güvenli Yönetimi, başlıklı
elinizde tuttuğunuz bu yeni kitabımız alanında bir ilk olup, son derece
stratejik önemi olsa da, kamu politikalarımızda maalesef doğrudan yer bulmamış,
kırsal alan kavramı içinde ustaca saklanmış, “dağlık alan yönetimi”
farkındalığını kamuoyunda yaratmak amacıyla hazırlanmıştır. Türkiye’nin toplam alanı
içindeki dağlık alanların payının ortalama %74,6 oranında olduğu gerçeğinden
yola çıkılarak, her biri alanında
bir isim olan uzmanlarımızca, dağlık alan yönetimine yönelik seçilmiş bazı
önemli konular, disiplinlerarası hazırlanmıştır. Dağ ve dağlık alanların
aslında çok yönlü güvenliği anlamına gelen; yer altı ve yer üstü kaynaklarının
sürdürülebilir kullanımı temel bilgisi içinde; insan/nüfus, doğa ve
teknoloji/ekonomi uyumunun önemi ortaya konulmaktadır. Politik gündemde çoğu
kere yalnızca uzun yıllardır “dağ ve terör” üzerinden dar bir bakış açısı
yaratılması bir bakıma red edilmektedir. Akıllı toplum anlamında kullanılan
"dijital toplum" faaliyetlerindeki gelişmeler yanında iklim
değişikliklerini de dikkate alarak dağlık alanların yönetiminin yeniden
sorgulanmasına bir kapı aralamak hedeflenmektedir. Zahmetli bir emek ürünü olan
Kitabımızın günün getirdiği koşulları öngören stratejik bilgiler üretmede
okuyucularımıza yol göstereceğini öngörmekteyiz. Yayınlarıyla destek vererek,
her zaman oynadığı öncü ve lider rolüyle, yeni bilgilerin paylaşılmasında söz
sahibi olarak kendini kabul ettirmiş Palme Kitapevi yönetimine teşekkürü bir
borç biliriz.