Sosyal ve Beşeri idari Bilimler, Doç.Dr Filiz Tufan Emini, Editör, Eğitim Yayınevi, Konya, ss.7-23, 2022
En genel tanımı ile, belli nedenlerle ve belli bir süre kalmak amacıyla, bireylerin
ya da toplulukların ülke sınırları içinde (iç göç) ya da dışında (dış göç) bir yerden
başka bir yere taşınmak üzere gerçekleştirdikleri eyleme göç denilmektedir.
Tarihsel olarak bakıldığında, insanların pek çok farklı sebeple, yaşadıkları alanları
terk etmek durumunda kaldıkları bilinmektedir. Kentler her zaman; hem sosyal,
hem ekonomik ve hem de siyasal açıdan özellikle de kırsal alanda yaşayan kişiler
için hayallerini gerçekleştirebilecekleri mekanlar olarak görülmüştür. Ancak
ülkemizde plansız gerçekleşen göçler, bir yandan kentlerin kontrolsüz büyümesine
ve kent içi gerilimin artmasına diğer yandan bireylerin hazırlıksız olarak geldikleri
kentlere yabancılaşmasına sebep olmuştur. Türkiye’de 1950’ler ile 1960 -1980’li
yıllar göçün en yoğun yaşandığı yıllardır. Göç tarihimize baktığımızda başlarda
sanayileşmenin ve ekonomik krizlerin göç etmede etkili olduğunu görmekteyiz.
Kırsal alanda yaşayan ve farklı yaşam hayalleri nedeniyle kente gelen kişiler burada
yeni bir yaşamla karşılaşmakta, farklı kültürel değerlerle tanışmaktadırlar, bu
durumda beklentilerine kavuşmak uğruna kimi zaman kendi kültürel değerlerinde
değişikliklere izin verebilmektedirler. Çünkü, kırsal alandaki yaşam etkinlikleri
ile kent hayatında karşılaştıkları yaşam etkinlikleri birbirleri ile birçok alanda
ayrışmaktadır (Erdoğan, 2016:41). Bu değer değişikliği bazı durumlarda o kadar
fazla yaşanmaktadır ki kişi kendine ait değerleri tamamen kaybederek, kendine
yabancılaşmaktadır.