Sanat ve Varoluşsal Deneyim İlişkisi


Creative Commons License

İkizoğlu S.

4. Uluslararası Felsefe, Eğitim, Sanat ve Bilim Tarihi Sempozyumu, Muğla, Türkiye, 14 - 18 Nisan 2021, ss.350-362

  • Yayın Türü: Bildiri / Tam Metin Bildiri
  • Basıldığı Şehir: Muğla
  • Basıldığı Ülke: Türkiye
  • Sayfa Sayıları: ss.350-362
  • Dokuz Eylül Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Gündelik bir nesnenin, sanat eseri olarak kabul gördüğü postmodern dönemde gerçekliğin dolaysız sunumu eserin sanatsal yaratıma bağlı dönüştürme eyleminden ileri gelen anlamını değişime uğratır. Geleneksel yaratım ilkelerinin terk edilerek gerçekliğin kendi yerine geçtiği bu durum temsil sisteminde yaşanan bir kırılma noktasıdır. Bununla birlikte, sıradan bir nesneyi sanat eseri yapan şeyin ne olduğu sorusu önem kazanır. Sanata dair düşünümün, sanatta belirleyici oluşu ise zihin temelli bir sanat anlayışının yaygınlaşmasına yol açar. Duygu temelli yaratım giderek değersizleşir ve duyusal/estetik niteliklere dayalı bir kavrayışın yerini zihin temelli bir kavrayış alır. Sanatın dilsel yüzeylere indirgendiği bu durum, sanatın insani özünden noksan kalması bakımından oldukça sorunludur. Oysa sözle ifade edilemeyen, sadece sanatsal yaratımla duyumsanabilen duygu düşünce formunun kavramlarla çözümlenebilmesi, söyleme dönüştürülebilmesi sanatın doğası gereği mümkün değildir. Sanat eserinin anlamı, yaratımsal özüne bağlı duyumsallığına içkindir. Dolayısıyla ancak kendine özgü uzamı aracılığıyla kavranabilir. Yorumlanabilir, üzerine düşünülebilir, izleyicide farklı çağrışımlar yaratabilir ancak tüm bunlar esere dair düşünceleri, ona atfedilen anlamları eserden daha anlamlı ya da önemli kılmaz. Sanat eseri, yaratım yoluyla eserin varlığında form bulan bir duyumlar bütünüdür. Diğer bir ifadeyle, yaşama dair duygu, düşünce birleşiminin yaratım yoluyla anlamlandırıldığı, duyumsandığı formdur. Modern sonrası dönemin eserleri böylesi bir anlayışı yok sayar. Nitekim Warhol’un pop sanatına yüklenen anlamlar duyumsal bir yaratım sürecinin gerekliliğini iptal eder. Sıradan nesnenin ona atfedilen ve hâlihazırda sahip olduğu semiyolojik anlamlarla sanat eserine dönüştüğü, yaratma eylemine bağlı bir duyumsallığın önemsizleştiği postmodern süreçte, varoluşsal anlamda bir yaratıcılığa sahip yeni-gelenekçi ustaların sanatıysa sanata insani özünü geri verir. Yeni-gelenekçi usta, diğer bir ifadeyle, Yeni-eski usta geleneğin izini takip eder ancak kendini onunla sınırlamaz. Duygu ve malzemeyi birbiriyle iç içe geçmiş şekilde forma dönüştürür. Gücünü dışarıdan ona atfedilen anlamlardan değil, varoluşsal bir yaratıma özgü duyumsama mantığından alır. Bu bildiri, resimlerini yaşam deneyimiyle bağlantılı olarak kurgulayan, biçimlendiren sanatçı örnekleriyle sanatsal yaratım ve varoluşsal deneyim ilişkisini tartışır.

In the postmodern period, by the transformation of a daily object into an artwork, the direct presentation of reality changes the meaning depending on artistic creation. Thus, the traditional creation principles are abandoned and reality replaces itself. What makes an ordinary object an artwork, gets important. The discourse depending on a mind-based understanding becomes decisive in art. Emotion-based creation and the aesthetic understanding get worthless. Thus, art is reduced to linguistic surfaces. Due to the nature of art, it is not possible for the emotion-thought form, which cannot be expressed in words and can only be felt through artistic creation, to be analyzed with concepts and transformed into discourse. The meaning of an artwork depends on its creative essence. It can only be grasped through its space. It can be interpreted, thought about, and created different connotations. These don’t make the work more meaningful or important because of the meanings attributed to it. Thus, an artwork is a form of sensations that embodied in the presence of the work through creation. It is the form of the combination of feelings and thoughts about life and sensed through creation. The postmodern ignores such an understanding. Warhol's art cancel the necessity of a sensory creation process. The ordinary object turns into an artwork with the semiological meanings attributed to it, a sensibility depending on the act of creation becomes insignificant. The art of neo-traditional masters with an existential sense of creativity gives art its human essence back. In other words, the New-old masters do not limit themselves to the tradition. They transform emotion and material into form, intertwined with each other. Their artworks have the sense of an existential creation. This paper discusses the relationship between artistic creation, existential experience with examples of artists constructing their paintings in connection with life experience.