İnvaziv Fungal Rinosinüzit Cerrahisinde Yedi Yıllık Klinik Deneyimimiz


Creative Commons License

Öncül E. C., Çakır Çetin A., Korkmaz K., Yaman A., Sütay S., Ecevit M. C.

16.Türk Rinoloji Kongresi, 4.Ulusal Baş Boyun Cerrahisi Kongresi ve 1. Çocuk Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahisi Kongresi, Ankara, Türkiye, 12 - 15 Mayıs 2022, ss.27-28

  • Yayın Türü: Bildiri / Özet Bildiri
  • Basıldığı Şehir: Ankara
  • Basıldığı Ülke: Türkiye
  • Sayfa Sayıları: ss.27-28
  • Dokuz Eylül Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Amaç: İnvaziv fungal rinosinüzit (İFRS), tanının hızla koyularak gerekli müdahalenin yapılmasının gerektiği, ciddi mortaliteyle seyreden bir hastalıktır. Çalışmamızda, cerrahi uygulanan İFRS’li hastalarımızla ilgili güncel deneyimlerimizin paylaşılması amaçlandı.

Gereç ve Yöntem: Ocak 2015 ile Mart 2022 tarihleri arasında Dokuz Eylül Üniversitesi KBB Anabilim Dalı’nda İFRS sebebiyle tetkik ve tedavi edilen hastalar geriye dönük olarak taranarak cerrahi uygulananlar çalışmaya dahil edildi. Hastaların demografik verisi, başvuru semptomları, komorbiditeleri, kortikosteroid tedavisi alma durumları, COVID-19 geçirme ya da temaslısı olma durumu, eş zamanlı Herpes Simplex Virüs enfeksiyonları, muayene ve radyolojik bulguları, operasyon özellikleri, tekrarlayan cerrahi gereksinimi, medikal tedavileri, patolojik ve mikrobiyolojik sonuçlar ile postoperatif seyir ve sağ kalım durumları değerlendirildi.

Bulgular: Çalışmaya 12 hasta dahil edildi. Hastaların yaş ortalaması 57.9 ± 18.6 olarak saptandı (14-78 yaş). Çalışmanın bulguları Tablo 1, 2, 3 ve 4’te özetlenmiştir.

Sonuç: Mukormikozisin global insidansı 0.005-1.7/10000000 iken, insidans Hindistan gibi bazı bölgelerde 0.14/1000’e kadar yükselebilmektedir. COVID-19 döneminde mukormikoz olgularında artış bildirilmiş olup, virüsün pankreas adacık hücrelerinde yarattığı hasar sonucu diyabetes mellitusun ortaya çıkması, tedavi esnasında uygulanan kortikosteroid tedavisinin immundisregülasyona neden olması; oksijen maskelerinin kullanımı sebebiyle fungus sporlarının inhalasyonu bu artıştan sorumlu tutulmaktadır. Çalışmamızda İFRS hastalarının %66’sı COVID-19 pandemisi döneminde ortaya çıkmış olup literatürle uyumludur. İFRS’ye bağlı mortalite oranı çeşitli çalışmalarda %9.75-54 arası değişmektedir. Bizim çalışmamızda ise, sağ kalımı bilinmeyen bir hasta hariç tutulursa mortalite oranı %72 olup, literatüre göre yüksek saptanmıştır. Literatürde COVID-19 döneminde hastalarda orbital tutulum oranları %29.5 ile %87 arasında değişebilmekteyken, çalışmamızda tüm hastalarda orbita tutulumu saptanmış olup, literatüre göre yüksek bulunmuştur. Yine pandemi döneminde intrakraniyal tutulum oranları çeşitli çalışmalarda %11 ile %37 arasında değişmekteyken, çalışmamızda %37 olarak saptanmıştır. Hindistan’da 41 hastanın değerlendirildiği bir çalışmada PFP oranı %60.9 bulunmuşken, çalışmamızda bu oran daha düşük saptanmış olup %37.5 olarak bulunmuştur. Ancak pandemi öncesi döneme göre PFP sıklığı daha yüksektir. Diyabetes mellitus, İFRS’ye eşlik eden en önemli komorbidetelerden biridir. Çeşitli çalışmalarda komorbidite olarak bildirilme oranları %78-81 olmakla birlikte, bizim çalışmamızda pandemi döneminde hastalarda bu oran %62.5 olarak saptanmış olup düşüktür. Aynı durum pulse steroid tedavisi için de geçerlidir. Buradan COVID-19 virüsünün başlı başına immündisregülasyon yaratarak İFRS’ye zemin hazırladığı sonucu speküle edilebilir. Çalışmamız incelendiğinde pandemi döneminde daha çok tekrarlayan cerrahi ihtiyacı duyulmuş olup, orbita ekzentarasyonu gibi radikal cerrahiler yapılmak durumunda kalınmıştır. Buradan pandemi döneminde İFRS’nin daha hızlı seyrettiği ve daha agresif tedavilere ihtiyaç duyulduğu varsayılabilir. Sonuç olarak COVID-19 pandemisi döneminde İFRS, gerek klinik prezentasyonu, gerekse seyri açısından farklılık göstermektedir. Bu nedenle tanısı hızla konulmalı, gerekiyorsa agresif tedaviler daha ön planda düşünülmelidir.