Kuloğlu Şeyh İlyas Etvar ı Seb a Nefsin Yedi Mertebesi


Creative Commons License

Şengün N.

İlahiyat, Ankara, 2015

  • Yayın Türü: Kitap / Araştırma Kitabı
  • Basım Tarihi: 2015
  • Yayınevi: İlahiyat
  • Basıldığı Şehir: Ankara
  • Dokuz Eylül Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Tasavvuf’un en önemli meselelerinden birisi, “hayvan-ı nâtık” “konuşan bir canlı” olarak yaratılan varlığı, insan-ı kâmil makamına ulaştırmaktır. Bu hakikaten uzun ve meşakkatli bir süreçtir ve tasavvufa göre elest bezminde, kalû belâda, yani rûhlar âleminde başlayan bir yolculuktur. Allâh Teâlâ gizli bir hazine iken bilinmeyi istemiş ve rûhlar âleminde “kün” “ol” emri ile tüm rûhları yaratmıştır. İşte bu yaratılış, aslında, bir yolcuğun da başlanıç noktası olmuştur. Pekçok merhaleden geçen rûh sonunda beden elbisesini giyerek yolculuğun birinci aşamasını tamamlamıştır.

Yolculuğun ikinci aşamasını Hz. Âdem ve Hz. Havvâ’nın yaratılışı üzerinden takip etmek mümkündür. Yaratılan ve ilâhî güzellik karşısında meftûn olan insan, cennet adı verilen yerde bu aşk ile yaşarken, dahilî ve hâricî düşmanlarının ayartması sonucu bu ilâhî güzellikten uzaklaştırılarak cezalandırılmıştır. İnsanın dünya ile imtihanı da tam burada başlamıştır. Kamışlıktan kesilen ney misali insan, bu ayrılığın acısını derinden hissetmiş ve yeniden eski günlerine dönmenin mücadelesi içinde olmuştur. 

Cennetten kovulan ve dünyaya sürgün edilen insanın, tekrar o güzel günleri elde edebilmesi için artık yenmesi gereken düşmanları vardır. Bu düşmanlar, aslında, onun cennetten kovulmasına sebep olanlardır. İlâhî güzelliğe yeniden kavuşabilmenin bedeli olarak onunla birlikte yeryüzüne indirilmişlerdir. Bu düşmanların başında nefs adı verilen, insanın içine yerleştirilmiş latîf bir unsur ve mahiyetini tam olarak bilmediğimiz yedi başlı bir ejderha  gelmektedir. Nefs, kişiyi savuran, onu uçurumlara sürükleyen, rezil ve rüsvâ eden, dünya ve âhiret hayatını karartan dahilî bir düşmandır. Nefs, ehlileştirilmesi gereken huysuz bir at gibidir. Onu yenmek ve ehlileştirmek dünyanın en meşakkatli işlerinden biridir. Hz. Peygamber’in bir savaş dönüşünde, nefisle mücadeleyi kastederek sahabeye: “küçük cihattan büyük cihada” döndüklerini ifade buyurmaları bu sebepledir. Dünya hayatı bir cihetiyle savaş meydanı olarak telakki edilmiştir. Bu kavga, insanı insan yapan değerleri yok eden iç ve dış düşmanlara karşı verilen bir savaştır. Bu kavga, aslında, rûh ile nefsin, gönül ile nefsin kavgasıdır.

İnsanı cennetten uzaklaştıran Allâh Teâlâ, büyük değer verdiği insanı yalnız bırakmamış, sonsuz merhametinin bir tezahürü olarak, gönderdiği peygamberler ve ilâhî kitaplar vasıtasıyla ona destek olmuştur. Yürünmesi gereken yolları, mücadele yöntemlerini ve yeniden kendisine ulaşmanın sırlarını, bu kitaplarda, peygamberleri vasıtasıyla izah ve ifşa etmiştir. Yine de bu uzun ve meşakkatli hayat yolculuğunda, nasıl bir yaşam seyri takip edeceğine, insanın kendisinin karar vermesini murad etmiştir. Bu bağlamda onu, insanlığın zirvesi olan insan-ı kâmil makamına ulaşma veya esfel-i sâfilîn gayyâlarına yuvarlanma hususunda muhayyer bırakmıştır.

Âlimler ve şeyhler peygamberlerin mânevî vârisleri kabul edilmişlerdir. Özellikle mutasavvıflar, insanın mânevî eğitimini öne çıkarmışlar, insanın nefs ile olan mücadelesinde ona yardımcı olmak görevini üstlenmişlerdir. Bir görüşe göre mürşidsiz insan, nefs karşısında yenilmeye mahkumdur. Seyr ü sülûk tek başına tamamlanamaz. İradesini mürşide teslim etmiş olan mürîd, bu mânevî yolculukta rehberinin emirlerini harfiyyen yerine getirmelidir. Zira kendisi daha önce bu yollardan geçmiş ve nefsi yenmiş olan mürşid, nefsin yenilebileceğini ispat etmiş kişidir. Mürşid, mürîdi ile birlikte bu yedi başlı ejderhanın başlarını bir bir keserek onu yok eder ve mürîdi insan-ı kâmil makamına ulaştırır. İnsan-ı kâmil makamı ise; neyin kesildiği kamışlık, insanın bir zamanlar ayrılmak zorunda kaldığı ilâhî güzelliğe ulaşma makamıdır.

Bu küçük çalışmayı tamamlama imkanı veren rabbime hamd ü sena ederim. Gayret bizden tevfik Allâh’tandır. Çalışmamda yardım ve desteklerini gördüğüm değerli bilim adamı hocalarıma ve dostlarıma teşekkür ederim. Öte taraftan bir akademisyenin bütün kahırlarını vefakârca çeken değerli eşime ve kendisine çok vakit ayıramadığım kızıma da şükranı bir borç bilirim.