Feniks, no.1, pp.7-8, 2020 (Non Peer-Reviewed Journal)
MÜZİĞİN BİLGELİĞİ
Sanat ve Güzellik
Bir ağaçta, bir kuşta, bir
çiçeğin güzelliğindeki mükemmelliği her zaman görüyoruz. Doğanın kendisi bu
güzelliği ve mükemmel olanı, dünya üzerinde yansıtan aracısız bir unsurdur. Bu
yüzden doğada ve sanatlarda temas ettiğimiz güzellik arketipi, bu dünyadaki
kutsallıktır diyebiliriz. Uyum içinde olan her şey güzeldir, çünkü güzellik,
uyum içinde her şeyi bütünleştirmeye çalışır. Evrim ise, idealara ulaşmaya
çalışılması; bu ideaları anlamamız ve onlar ile temas ederek eylemlerimizde bu
ideaları barındırmaya ihtiyacımız olduğundan gerçekleşir. O yüzden felsefeyle
temasa ve daha iyi olan Ben’e ulaşma ihtiyacı güderiz. Güzellik, İyilik ve
Hakikat erdemleri birbirinden ayrı düşünülemezler ve bir üçgeni bütünler.
Evrensel yasalar Doğu
Bilgeliğinde üçlü bir yapı ile açıklanır ve bu açıklamada Logos terimi
kullanılır. Logos kavramını Platon ve Aristoteles "Bir şeyi anlaşılır kılan mantıksal temel" olarak
açıklamışlar, Yeni Platoncular ise "tanrısal söz" veya "evrensel
güç" anlamında kullanmışlardır. Birinci logos; İrade veya ilk yasa, ikinci
logos; hayatiyet, enerji, sevgi, üçüncü logosa ise şekil, organizasyon yani ilk
iki logosun bir sonucu olan oluşum olarak karşımıza çıkar. Hakikat’i,
Üçlü Logosun iradi kısmı olarak düşündüğümüzde, İyilik ikinci
Logos ve Güzellik ise dış görünüş yani şekil olarak, yani Üçüncü Logos
’un yansıması olarak gözükür. Sanat ve doğa; ilahi kıvılcımın bir
parçası olarak kabul edildiğinde Aşk’tan bahsetmemek de
kaçınılmazdır. Çünkü güzelliği ortaya çıkarma ve anlatma heyecanı ancak ona
duyulan Aşk ile mümkündür.
HAKİKAT/ DOĞA
YASALARI
GÜZELLİK /SANAT İYİLİK/ AŞK
Kutsal olana duyulan aşk, İlahi Aşk, Plotinus’un bahsettiği
bir ulaşma dürtüsü ve hareket ettiricisinden bahsediyoruz. Aşk ile buluşmuş her
şeyde, yani güzellik arketipini barındıran şeylerde iyiliği, hakikati ve güzelliği
görmemiz kaçınılmazdır. Örneğin doğada bir çiçeğe baktığımızda ya da çok güzel
bir heykeli/resmi izlediğimizde içimizde gözleri yaşartacak kadar büyük bir
mutluluk hissederek hayranlık duymamız bundandır. Çünkü oradaki evrensel olanı Buddhi
(Saf Sezgi) aracılığı ile hissederiz. Güzellik kavramı Teozofi kitaplarında
Buddhi ile özdeşleştirilir. İnsanın içinde var olan Buddhi’ye yaklaşıldığı
anlık saniyelerde, insanı bir birlik duygusu ve saf mutluluk hissi sarabilir,
insanın tüyleri diken diken olabilir ve bir coşku halinde de hissedilebilir.
Hakikat ile buluşulduğu anlar, bir esrime ile gelir ve insanı; varlığı, dünya
ve evren ile bütünleştirir. O yüzdendir ki güzellik kavramından bahsederken
sanattan bahsetmek kaçınılmazdır. Çünkü gerçek sanatçılar bu beden aracılığı ile
kaos olan şeyleri kozmos olarak forme sokar. Bir uyum vasıtasıyla üçlü logosu
dünya üzerinde görmemizi, duymamızı ve hissetmemizi sağlayacak şekilde düzenlediğinde,
o klasik sayılan eserler yüz yıllar boyunca hayranlıkla dinlenir ve izlenir.
Güzelliği aktaran en güzel sanat eseri elbette ki doğanın kendisidir.
Güzellik
Bir’in yansıması ve çoğalması ve kendini şekil, ses ya da görüntü olarak bedenlenmesi
olduğundan bahsettik. Yasa’nın doğasıdır bu. Bu, ancak doğada ve kendini evrensel olan ile bütünleşmiş
sanatlarda da görülebilir ve insanda bir hayranlık uyandırır. Doğu Bilgeliğinde
bahsedildiğine göre; İlk geliştirdiğimiz duyumuz duyma ve son kaybedeceğimiz
duyumuz da ses olacaktır.
Bu kadar uzun süre bizimle
olacak bu duyunun evrensel olanla bir ilgisi var mıdır?
Plotinus, hakikate ulaşılabilecek üç guruptan bahseder;
1- Filozof
2- Müzisyen
3- Aşık
Müzisyen ve aşık; anlamak, kavramak için bir araca
ihtiyaç duyar. Filozof ise, arketipleri (ilk örnek) algılayabilir ve saf zihinde
yürür bu yolu.
Bu konu ile ilgili “Müzisyen Beyni” olarak internette
bulabileceğiniz bir video hazırlanmış. Bu görsel anlatımda, bir müzisyenin
beyninin nasıl çalıştığı, müzik çalışmanın beyinin fonksiyonlarına etkisini ve
beynin nasıl daha kapasiteli çalıştığının nedenlerini anlatılıyor.
Peki, madem böyleyse tüm alanlarda bizi çalıştırıyor ve
aradaki bağlantıları uyumlaştırıyorsa, iç armoniyi düzenleyerek Bireye (İnsanın
evrensel tarafı) ulaşmayı sağlamaz mı?
Ses ve müzik, anne
rahmindeki biyolojik birlikteliği hissettirdiği gibi, evrensel ruhsal
birlikteliği de hatırlatıcı bir işlevce sahip olabilir mi?
Ses birleştirir oysa görüntü
ayırır. Neden?
İnsan ayırıp birleştirdiği
bu yolculukta serüvenine bu şekilde devam etmekte…
Müzik
konusunda en büyük sıkıntı, müziğin bilimsel yönleriyle yeteri kadar
tanıtılamamasıdır. İnsanların günlük hayatta bile sürekli iç içe oldukları bu
olguya bilimsel yaklaşmak faydalı olabilir. Tanımından bahsederek başlamak
gerekirse;
“Müzik ya
da musiki, en genel tanımı ile sesin biçim ve anlamlı titreşimler kazanmış
halidir. Başka bir deyiş ile de müzik, sesin ve sessizliğin belirli bir
zaman aralığında ifade edildiği sanatsal bir
formdur. Biçim ve titreşim içeren bir ses oluşumunda
melodi olarak kabul görmesi için dinleyende duygulara yönelik etkileşim yapması
da beklenmektedir.” [1]
Tanımına dahi bakacak olursak; Günümüz popüler kültüründeki
şarkılar gerçekten bir sanat ve uyumlu müzik ürünü müdür?
Müziğin tanımıyla
ilgili şu görüşler vardır:
“Kelimelerle
anlatılamayan duygu ve düşüncelerin seslerle anlatılması sanatıdır.
Müzik;
duygu, düşünce, izlenim ve tasarımları ve başka gerçeklerin de katkısıyla belli
durum, olgu ve olayları, belli bir amaç ve yöntemle, belirli bir güzellik
anlayışına göre birleştirerek, biçimlendirilmiş seslerle işleyerek anlatan
estetik bir bütündür. Herkesin anlaya bildiği ve anlayabileceği yegâne dildir.
Müzik dil ve ırk fark etmeksizin direkt olarak duygulara hitap eden etki eden
bir sanat dalıdır.” [2]
Eski Yunan
Felsefesinde müziğin etkisi yoğun olarak görülür.
Etimolojik olarak “Musiki-musika-muzika-müzik” kelimeleri
Yunanca kökenlidir. Yunan alfabesinde m-o-u-s-a harfleriyle
yazılan, peri anlamındaki MÜZİKA kelimesinin sonuna gelen –ike veya –ika
takısı, o kelimeye konuşulan dil anlamını kazandırır; Elenika (Yunanca),
Turkika (Türkçe), İtalika (İtalyanca) örneklerinde olduğu gibi.
Musa’ya eklenen –ike takısı, peri sözcüğüne de perilerin konuştuğu dil anlamını
verir. (Musiké) Mûsikiye daha sonraları toplumumuzda İslâmi terimle meleklerin
dili denilmiştir. (Elest Bezmi’nin avazesi) Bu durum, müziğe eski çağlardan
itibaren batıda da doğuda da tanrısal özellikler atfedildiğini gösterir.
Görüyoruz
ki doğa ve gerçek sanat tarih boyunca tüm insanlar için, insanın evrensel olan
ile buluşmasını sağlayan bir araç olagelmiştir. Çünkü güzellik arketipini ve
kutsal olanı barındırır. Güzellik arketipine de müzik açısından bilimsel olarak
baktığımızda matematiksel bazı kavramlar ile karşılaşırız. Tarih boyunca bu
konuyu inceleyen bilim adamları, müzikologlar, düşünürler ve filozoflar bu
konuda çalışmışlardır. Bildiğimiz kadarıyla bu konuda yoğunlaşan ilk filozof
Pisagor/ Pythagoras idi. Platon ve Aristoteles Pisagorculuk’tan şu şekilde
bahseder; Pisagorculuk, sayısallık ve evrensel uyumun yani armoninin temel
niteliği idi. Ruhun yüceltilip Tanrı katına ulaşması ancak müzik ve matematik
ile mümkün olabilirdi.
Pisagor’un
özellikle değindiği konular;
Matematik
Frekanslar ve Armoni
Astroloji ve Evrensel Yasalar
Altın Oran gibi kavramlar olduğunu görüyoruz.
Bu konuları bir sonraki “Müzik
ve Bilim” makalesinde ayrıntılı olarak ele almaya çalışacağım. Güzellik
arketipinin doğada ve sanatta bizde bir coşku uyandırmasının bilimsel olarak
Pisagor’un değindiği şeylere bakacak olursak matematiksel olduğunu görüyoruz.
Bu konuyu aktarımı bir sonraki makaleye bırakarak, şimdi gelin doğadan bazı
örnekler bize tekrar ilham versin.
Altın oran doğada mükemmelliğin matematiksel silueti olduğu gibi; resimde,
mimaride kullanıldığı kadar müzikte de gerçek anlamda kusursuzluk ve güzelliği
yakalamak için kullanılan gizemli bir sayı olmuştur.
Müzik ve
İnsan
Son olarak gelelim, iç hayat
yaşamaya çalışan bizler için doğru seçilmiş bir müzik, hangi alanlarda bir araç
olabilir? İnsanın dil ve hafıza konsepti birleştiğinden dolayı müziğin aynı
unsurlarını algılayabiliyor. Bazılarımız tempoyu ya da seslerin aralıkları
hissetmekte zorluk çekebilir ancak tüm yetileri kaybetmek gibi bir şeyin
olmadığını söylüyor bize bilim.
Bu bağlamda müzik kayıp olan bazı yetileri
geliştirmek için kullanılıyor;
-Parkinson- hareket
-Konuşma bozukluğu ya da sonradan
konuşmayı öğrenme gibi
Aynı zamanda birçok unsuru olan
özellikle klasik müzik;
-Çocukları daha zeki yaptığı bilim
tarafından artık kabul görüyor.
-Erken yaşta enstrüman çalmaya başlayan
bir çocuk, dilleri anlama ve öğrenmede daha avantajlı oluyor.
-Müziği hatırlama yeteneğimiz de etkin
bir öğrenme aracı olarak kullanılıyor.
Örnek: Orff eğitimi
-Birbirimiz ile eş zamanlı sevgiyi
hissettirdiğinden sosyal faydalar sağlıyor
-Beraber müzik dinlediğimizde bir tür
anlayış ve güçlü bir bağ geliştiriyoruz.
-Ve insanların birbirlerine karşı daha
iyi davrandıklarını gösteren bilimsel deliller var.
-Müzik uyumun bir biçimi olduğundan ara
bulucu bir etkisi var, beraber müzik yapmak bir bağ oluşturuyor. Bireyler gruba
daha yakın hissediyor ve birliği deneyimleyebiliyor.
- Müzik güven ve iş birliğine etki
sağlıyor.
-Örnek olarak en basit anlamda eğlence
aracı olmaktan ziyade bilinci yükseltme pratiği olarak müzik bize farklı
kapılar mutlaka açacaktır. Ne dinleyeceğimizi seçerek, müziği hayatımızı ve
bedenlerimizin armonisini dengeleyecek bir araç olarak kullanamaz mıyız?
Evrime baktığımızda görüntü
gelişiminden ziyade yetenek gelişimini görüyoruz. Dans eden kuşlar var, ritim
tutan papağanlar, foklar, şarkı söyleyen yunuslar... vs...
Hayvanlarda ritim, melodi, doğada ise
armoniyi görüyoruz.
İnsanın içinde ise muazzam
güçlü bir yetenek var. Bu yeteneğimize temas ederek evrim yolunda yürümeye
devam edemez miyiz? Müzik ile; felsefi olarak farkındalıklar kazanabileceğimiz gibi,
evrenselliği anlama, kendimizi tanıma, doğayı anlama, evrensel olan uyumu
hissetme, hayatın ritminde akma, istikrarı anlama gibi bilincimizi de
geliştirmiş olmaz mıyız?
Bunun için bize olumlu
titreşimler doğuran şeyleri seçerek, tekrar tekrar dinleyerek derinleşmek,
isteğimiz varsa, bu alanda yeteneğimizi keşfedip geliştirmek için; icra etmek,
tekrar tekrar söylemek/ çalarak güzellik arketipini kendi içimizde aramak ve dış
ve iç sese dönüştürmek bir felsefi yol olamaz mı?
Müzik bize bir şey
anlatıyor!
"Müzik, insanı önce kendisiyle, sonra da diğer insanlar
ve evren ile bütünleştiren en etkili araç ya da en kısa yoldur. Var edilen
her şey “ol” emri, yani bir ses ile yaratılmıştır. Bu nedenle hepsinin özünde
ritim ve ton, yani müzik vardır.
Gerçek müziğin farkına varan ve onun ardındaki sırrı çözebilenler, bütün evren
ile aynı frekansta titreşir ve her şeyle anlaşıp, konuşabilirler. Müzik,
bize hoş ve eğlenceli bir zaman geçirme aracı gibi gözükse de asıl önemi,
insanı canlı tutan ve vücudunda kesintisizce akan bir özellik
taşımasıdır."
İnayat Han
Yonca Alpay
Aktiffelsefe Alsancak
KAYNAKÇA
Müziğin Kadim Yolculuğu- Evren Bayramlı
Merlyn- Dougles Monroe