Üç Kritik Gün, İstanbul, Türkiye, 17 - 19 Kasım 2022
Liberal Feminizm ve Kantçı Otonomi Kavrayışının Dönüşümü
Özet: Feminist düşünürlerin pek çoğunun ifade ettiği gibi Batı metafiziğinin düalizme dayalı epistemolojik/ ontolojik çıkarımları, Antik Çağdan itibaren “rasyonel bilgi arayışı”nın hakim olduğu bir düşünme biçimi içerisinde, kendisini “doğa”ya karşı tanımlayan bir özne ve akıl kavrayışını esas almış olması nedeniyle çeşitli ayrımcılık biçimlerinin yaygınlaşmasına ve yerleşmesine neden olmuştur. Böylece felsefe tarihi boyunca başvurulan “rasyonel topluluklar kurma”, “rasyonel temellerde bir araya gelmiş bireylerden müteşekkil bir kamusal alan yaratma” vb. girişimler Batı rasyonalitesinin eril ve dışlayıcı karakteri nedeniyle eleştirilmiştir. Zira bütün bu girişimlerin nihayetinde Batılı-erkek-orta sınıf bireyleri temel aldığı ve sınırlayıcı, kısıtlayıcı ve tahakkümcü olduğu iddia edilmiştir. Özellikle Aydınlanmış toplum ideali ve Kant’ın felsefesi içerisinde gözlemlediğimiz rasyonel amaçlarla birbirine bağlanmış insanların oluşturduğu bir topluluk fikri, gerek onun çeşitli eserlerinde karşımıza çıkan cinsiyetçi ve ayrımcı söylemler nedeniyle, gerekse ana akım Batı felsefesi içerisinde sürdürülen klasik rasyonalite anlayışını miras almış olması bakımından bu türden eleştirilere maruz kalmıştır. Ortaya konulan bu eleştirilerin odak noktası, Kant’ın kadınları akıl kavramından olduğu kadar, kişi ve birey kategorilerinden de dışlamış olduğudur. Kant’ın kadınları “otonom bireyler” veya “rasyonel varlıklar” olarak değil, sadece birer mülkiyet nesnesi olarak görmüş olduğunun iddia edilmesini mümkün kılan bir başka fikir hattı ise onun teorik felsefesinin yapıtaşları ile ilgilidir. Buna göre Kant’ın epistemolojisi, duyuları ve duyusal alana ait pek çok öğeyi bilinçten dışlamak ve kadınları duyu alanına yerleştirmek suretiyle, onları birer özne olarak kavramanın yolunu kapatmıştır. Diğer yandan Kant’ın eleştirel düşüncesine yakından bakıldığında onun özellikle Fiziki Coğrafya ve Antropoloji gibi derslerinden elde edilen notlarda karşımıza çıkan empirik ve kültürel olarak içeriklendirilmiş “ben” kavrayışı ile diğer eserlerindeki cinsiyet ayrımı gözetmeyen (gender-neutral) dil arasında bir gerilimin de söz konusu olduğu görülecektir. Bu gerilimleri hangi taraftan bakarak okuyacağımız, Kant felsefesinin çeşitli şekillerde yorumlanmasına bağlı olarak değişebilmektedir. Örneğin Saf Aklın Eleştirisii’ndeki transandal ben’in cinsiyetsiz oluşu misogynist bir teorik temellendirme olarak okunabileceği gibi, Kant’ın tüm özneler için kapsayıcı bir benlik inşasına giriştiği sonucunun çıkartılabileceği bir kapsayıcılık zemini olarak da yorumlanabilir. Kant’ın felsefesindeki bu gerilimlerden hareketle onun düşüncesinin yer yer ayrımcı ifadeleri içeren karakterine rağmen liberal taleplerle uzlaştırılabilecek bazı yanlarının da olması; eleştirel akıl, otonomi, kamusallık, çoğulluk vb. kavramlar dahilindeki bazı imkanların feminist taleplerle uyuşur hale getirilip getirilemeyeceği gibi konuların tartışılmaya başlanmasına neden olmuştur. Buradan bakıldığında Kantçı eleştirel akıl, otonomi ve kişilik kavramlarına, rasyonel bir yolla düzenlenmiş bir kamusal alan fikrine ulaşmak ve demokratikleşme süreçlerini geliştirecek bir yurttaşlık fikrine erişmek adına yaklaşmanın, liberal feminizmin otonomi düşüncesini temel alarak Kant felsefesinin bazı imkanlarını, onun düşüncesindeki bütün açmazlara rağmen feminist düşünüşe mal etmeyi hedeflemenin, gerek felsefi açıdan gerekse pratik hedefler adına kullanışlı olduğu görülecektir. Kant’ta kişi olma, otonom davranma, meşru talepleri dile getirme özgürlüğü vb. gibi feminist taleplere uygun düşebilecek pek çok kavram ve düşünce, onun etiğinden, insan anlayışından, adalet ve hukuk kuramından neyi anlamamız gerektiği konusunda bir yenilik ortaya koymuş olduğu gibi, güncel soru ve sorunlarla birlikte Kant felsefesinin dönüştürülmesini de sağlamıştır. Dolayısıyla özellikle onun otonomi kavramının dönüştürülmesi ve genişletilmesi sayesinde ilerletilen Aydınlanmacı liberal feminizm Kant felsefesinin sınırlılıklarının aşılmasında bir anahtar rol üstlenmiştir, denilebilir.