24. Ulusal Pediatrik Kanser Kongresi, Antalya, Türkiye, 16 - 20 Nisan 2025, ss.1, (Tam Metin Bildiri)
Lenfoma ve solid tümör tanılı pediatrik onkoloji hastalarında antrasikline bağlı akut ve kronik kardiyotoksisitenin retrospektif değerlendirilmesi
Esra Karataş1, Deniz Kızmazoğlu2, Dilek İnce2, Emre Çeçen2, Mustafa Kır3, Nur Olgun4
1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, İzmir 2 Dokuz Eylül Üniversitesi, Onkoloji Enstitüsü, Çocuk Onkoloji Bilim Dalı, İzmir
3 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, İzmir
4 Dokuz Eylül Üniversitesi, Onkoloji Enstitüsü, Çocuk Onkoloji Bilim Dalı/ Acıbadem Kent Hastanesi, İzmir
Amaç: Antrasiklinler, modern kanser tedavisinde önemli bir yere sahip olmakla birlikte kardiyotoksik etkileri tedavi etkinliğini sınırlayabilmektedir. Bu çalışmada 2013-2024 yılları arasında merkezimizde antrasiklin tedavisi gören hastalarda kardiyotoksisitenin değerlendirilmesi amaçlandı.
Gereç ve Yöntem: Merkezimizde 2013-2024 yılları arasında lenfoma ve malign solid tümör tanısı ile antrasiklin tedavisi alan 287 hasta retrospektif olarak değerlendirildi.
Bulgular: Hastaların K/E oranı 1,16 idi. Ortanca tanı yaşı 80 aydı. Dokuz hastada (%3) tanıda kalp hastalığı, 35 hastada (%12) aile öyküsünde kalp hastalığı vardı. Hastaların %31,7’si (n:91) lenfoma, %68,2’si (n:196) solid tümör tanısı almıştı. Hastaların %29,3’ünde mediasten tutulumu ve %9,4’ünde mediastene radyoterapi öyküsü vardı. Hastaların %98,2’si sadece doksorubisin almıştı. Kardiyotoksisite gelişme oranı %14,6 (n:42) iken, %69,0’unda akut; %11,9’unda erken başlangıçlı kronik ve %19,1’inde geç başlangıçlı kronik toksisite olarak geliştiği belirlendi. Akut kardiyotoksisite bulguları arasında en yaygın olanı taşikardi idi; EKG’de en sık sinüs taşikardisi saptandı. On hastada kardiyak marker pozitifliği vardı. Erken başlangıçlı kronik toksisite gelişen 5 hasta mevcuttu ve bir hastada kümülatif doz 450 mg/m2’ye ulaşmıştı. Geç başlangıçlı kardiyotoksisite gelişen 9 hasta mevcuttu ve bir hastanın kümülatif dozu 480 mg/ m2’ye ulaşmıştı. Kardiyotoksisite gelişiminde yaş, cinsiyet, lenfoma veya solid tümör tanıları arasında anlamlı bir fark bulunmadı. Antrasiklin öncesi ve sonrası ekokardiyografileri karşılaştırıldığında kardiyotoksisite grubunda ejeksiyon fraksiyonunda azalma olduğu tespit edildi. Mitral yetmezlik kardiyotoksisite grubunda daha yüksek bulundu. Metotreksat, VEGF inhibitörleri, mifamurtid kullanımının kardiyotoksisite ile ilişkili olduğu saptandı. İnfüzyon süresiyle ilişkili anlamlı fark bulunmazken kür sayısı ve kümülatif doz arttıkça riskin arttığı belirlendi. Sağkalımlar incelendiğinde bir hastanın kalp yetmezliği nedeniyle kaybedildiği görüldü.
Sonuç: Antrasiklinler, kardiyotoksisitesini erken dönemde belirleme ve önleme çabalarına rağmen, bu yan etki hâlâ doz kısıtlayıcı bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Merkezimizde kardiyotoksisite oranı literatür ile benzer bulundu.