Maksillektomi - 9 Yıllık Cerrahi Deneyimimiz


Creative Commons License

Hancı S., Ecevit M. C., Sütay S., Çakır Çetin A.

16. Türk Rinoloji 4. Ulusal Baş Boyun 1. Çocuk KBB Kongresi, Ankara, Türkiye, 12 - 15 Mayıs 2022, ss.29, (Özet Bildiri)

  • Yayın Türü: Bildiri / Özet Bildiri
  • Basıldığı Şehir: Ankara
  • Basıldığı Ülke: Türkiye
  • Sayfa Sayıları: ss.29
  • Dokuz Eylül Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Özet

Amaç: Kliniğimizde 2013-2021 yılları arasında maksillektomi uygulanan hastaların özellikleri üzerinden sonuçlarımızı değerlendirmeyi amaçladık.

Gereç-Yöntem: Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Kliniği’nde 2013-2021 tarihleri arasında maksillektomi uygulanan 29 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların hastanemiz otomasyon sistemindeki kayıtları incelendi.

Bulgular: Hastalar etkilenen bölgenin yerleşimine göre incelendiğinde, 6 hastada (%20,6) maksiller sinüste, 20 hastada (68,9) sert damakta, 3 hastada (%0,3) nazal pasajda olduğu saptandı. En yaygın histopatolojik tanı; toplam 15 vaka ile (%51,7) skuamöz hücreli karsinom (SHK) idi. 2 hastada sarkom, 1 hastada meme ca’ya bağlı maksilla metastazı sonrası verilen RT ye bağlı osteomyelit, 1 hastada dev hücreli tümör, 2 hastada invaziv fungal rinosinüzit, 1 hastada ameloblastom, 3 hastada bifosfonat kullanımına bağlı osteonekroz, 2 hastada nazal polip, 1 hastada aktinomiçese bağlı tutulum, 1 hastada inverted papilom izlendi. Cerrahi yöntem, 23 hastada (%79,3) parsiyel maksillektomi, 6 hastada (% 21,7) total maksillektomiyidi. Parsiyel maksillektomi uygulanan 23 hastanın, lokalizasyona göre, 2’sine medial maksillektomi, 2’sine inferiomedial maksillektomi, 19’una inferior maksillektomi yapıldığı olarak saptandı. Brown sınıflandırılmasına göre en sık Sınıf I ve Sınıf II maksillektomi yapıldığı izlendi. Postoperatif ileri tedavi gereken 18 hasta (%62) izlendi. 2 Hastaya (%6,8) sadece kemoterapi, 9 hastaya (%31) radyoterapi, 5 hastaya (%17,2) ise eş zamanlı kemoradyoterapi uygulandığı saptandı. 11 hastaya (%37) ek ileri tedaviye gerek olmadığı görüldü. Hastalarımızın nüks açısından değerlendirilmesinde 9 (%31) hastamızda nüks izlendiği saptandı. Maksillektomi yapılan hastalarımızın takiplerinde 19 (%65,5) hastanın halen yaşamakta olduğu, 10 (%34,5) hastanın ise hayatını kaybettiği saptandı. Ortalama takip süremiz 28 ay (2-108) olarak saptandı.

Sonuç: Maksillektomi, önemli cerrahi morbiditelere rağmen başarıyla uygulanan cerrahi yöntemdir. Uygun cerrahi yöntem, modern teknolojinin kullanılması ve diğer akademik displinlerle yakın işbirliği ve tedavi protokolünün hastaya göre planlanması başarı şansını artırmaktadır.

Abstract
Objective: This study aimed to evaluate the outcomes of patients who underwent maxillectomy in our clinic between 2013 and 2021 based on their clinical and pathological characteristics.

Materials and Methods: Twenty-nine patients who underwent maxillectomy at the Department of Otorhinolaryngology, Dokuz Eylul University Faculty of Medicine, between 2013 and 2021 were included in this retrospective study. Patient data were obtained from the hospital electronic medical record system.

Results: Based on the anatomical site of involvement, lesions were located in the maxillary sinus in 6 patients (20.6%), the hard palate in 20 patients (68.9%), and the nasal passage in 3 patients (10.3%). The most common histopathological diagnosis was squamous cell carcinoma (SCC), observed in 15 cases (51.7%). Other diagnoses included sarcoma (2 cases), osteomyelitis secondary to radiotherapy for maxillary metastasis of breast carcinoma (1 case), giant cell tumor (1 case), invasive fungal rhinosinusitis (2 cases), ameloblastoma (1 case), bisphosphonate-related osteonecrosis (3 cases), nasal polyp (2 cases), actinomycosis (1 case), and inverted papilloma (1 case).
Surgical techniques included partial maxillectomy in 23 patients (79.3%) and total maxillectomy in 6 patients (21.7%). Among the partial maxillectomy cases, 2 were medial, 2 inferomedial, and 19 inferior maxillectomies. According to the Brown classification, Class I and Class II maxillectomies were the most common. Eighteen patients (62%) required postoperative adjuvant therapy: 2 (6.8%) received chemotherapy alone, 9 (31%) radiotherapy, and 5 (17.2%) concurrent chemoradiotherapy. Eleven patients (37%) required no further treatment. Recurrence was observed in 9 patients (31%). During follow-up, 19 patients (65.5%) were alive, and 10 (34.5%) had died. The mean follow-up duration was 28 months (range: 2–108 months).

Conclusion: Despite its potential surgical morbidities, maxillectomy is a procedure that can be successfully performed with favorable outcomes. Proper surgical technique, utilization of modern technologies, close interdisciplinary collaboration, and individualized treatment planning are key factors in improving success rates.