Yeni Dünya Düzeninde Global Yönetim


Creative Commons License

Karaman Z. T., Altay A.

YENİ TÜRKİYE DERGİSİ , cilt.1, sa.1, ss.1-58, 1996 (Hakemli Dergi)

  • Yayın Türü: Makale / Tam Makale
  • Cilt numarası: 1 Sayı: 1
  • Basım Tarihi: 1996
  • Dergi Adı: YENİ TÜRKİYE DERGİSİ
  • Sayfa Sayıları: ss.1-58
  • Dokuz Eylül Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

GLOBAL YÖNETİM¤[1]             

Zerrin Toprak Karaman-Asuman Olgunca Altay, Nisan-1995, İzmir, Yeni Türkiye Siyaset Özel Sayısı

 

21.Yüzyıla girerken toplumlar uluslararası denge kurma arayışında daha da istekli hale gelmiştir. İstenen bu denge gerçekleşebilir mi ? Nasıl bir güç dengesi kurulabi­lir ve hangi araçlarla ? Bu konu globalleşmenin tarihi olarak aşağıda incelenmiştir.

 

GLOBALLEŞMENİN TARİHİ

Tarih boyunca ülkeler , kapsam ve boyutlarıyla çeşitli globalleşme sürecinden geçmiştir. Uzak doğu ülkelerinde; özellikle Çin ve Hind globalleşmeleri, Akdeniz ülkelerinde; Mısır, Helen ve Roma ve hatta Hiristiyanlık gibi kapsamlı ve farklı globalleşme süreçlerinden bahsedilebilir. Ancak bugünkü anlamıyla Globalizm diğer bir ifadeyle Batı Globalleşmesi ise, coğrafi anlamda Batının kendini Doğu'dan ayrımlaştırmasıyla ortaya çıkmıştır. Batıdaki globalleşme sürecinin doğudan farklı olarak ortaya çıkması, "Rönesans" ve daha sonra Aydınlanma dönemlerine rastlamaktadır.

 

"Batılılaşma" kavramı ile ifadesini bulan globalleşme, bugünün dünyasında kaçınılmaz bir olgu ve süreçtir. Gelişmişlik ölçüsünün Batı ölçütleriyle değerlendirilmesi aslında, bugünün konusu olmayıp çok daha gerilere uzanmak­tadır. 18. yüzyıl ortalarında İngiltere'de başlayan ve kısa bir zamanda basan kazanan "ekonomik gelişme", daha sonraki tüm ekonomik olayların da kaderini çizmiştir. Çünkü İngiltere'de bu gelişmenin ortaya çıkması, bazı ülkelerin söz konusu ekono­mik tercih ve gelişmelere katılmasına ; bazı ülkelerin ise teknik, anlayış ve kurumsal yapılarının yeni ekonomik düzene intibak edememesi vb nedenler sonucunda az gelişmişlik sürecine girmelerine yol açmıştır. Diğer bir deyişle Batı, "sanayi dönemine" değin geçerli olan "tarım toplumu" özelliğinden sıyrılarak, "sanayi toplumu" özelliğine kavuşmuştur. Bu iktisadi gelişme olgusuyla birlikte "azgelişmişlik süreci" de başlamıştır[2].

 

Batı'da gerçekleşen sanayi devrimi yukarıda sözü edilen dinamikleri itibariyle dünya ülkeleri arasında gelişmiş ve gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkeler olgusunu da ortaya çıkarmıştır. Tarım toplumu özelliğinden sıyrılarak sanayi toplumu kimliğine kavuşan ülkeler , tarım toplumu özelliğini sürdüren ülkelere , ekonomik, siyasi, kültürel yönleriyle hakim olmuşlar ve kendi açılarından bir globalleşme süreci yaşamışlardır. Batı globalleşmesi diyebileceğimiz bu süreçte, gelişmemiş Doğu, Kuzey ve hatta Güneyin bir kısmı kullanılabilir kaynak açısından (özellikle doğal kaynakların kullandırılması ve eski teknolojilerin bu ülkelere kaydırılması yönüyle) katkıda bulunmuşlardır.

 

Ancak bu şekilde ortaya çıkan "globalleşme süreci", daha çok coğrafi bir büyümeyi kapsamakta ve bu nedenle "yatay boyutlu" globalleşme süreci olarak adlandırılmaktadır. Günümüzdeki globalleşme süreci ise 17.yüzyılda başlayan ve 18. yüzyılda güç kazanan ulus devletler ve bunlar arasındaki ilişkilerin gelişmesi ve geliştirilmesi nedeniyle farklı bir globalleşme ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Ulus -devlet açısından Batı globalleşmesine baktığımızda bunun gerçekten sanayi toplum örgütlenmesinin yol açtığı bir gelişme olduğu ileri sürülebilir. Çünkü ulusçulukla sömürgeleşme, yayılmacılık ve sömürgecilikten kurtulma süreçleri arasında da bir bağ vardır[3].

 

Batı Globalleşme süreci zaman içinde de çok kültürlü geniş bir "Batılılaşma" olgusu meydana getirmiştir. "Batılılaşma" bugün dünya ölçeğinde "globallaşmenin" temel hedefi haline gelmiştir.Batı tamamıyle kendine özgü olan "feodal" düzenden kapitalizme geçişi sağlayan ekonomik ve siyasi oluşumları gerçekleştirmiştir.Bu amaçla önce ulusal pazarı, daha sonra da ulusal devleti inşa ederek, bunlar arasındaki uyu­mu, "demokrasi" şeklindeki bir siyasi rejim ile tesis etmiş ve bugünkü Batı haline gelmiştir[4].

 

Sanayi toplumunun "bilgi toplumu" haline gelmesi ve enformasyon teknolojilerinin gelişimi 21. yüzyıl yatay globalizasyon sürecini başlatmıştır. Büyüklükleri, kalkınma seviyeleri ve siyasal- ekonomik sistemleri açısından birbirlerinden farklı hatta uyumsuz uluslardan meydana gelen bir dünya, siyasal yakınlık, mübadele ve üretim ilişkileriyle birbirine bağlanarak çok uluslu bir dünyaya doğru adım atmıştır.

 

Ekonomik, sosyo-kültürel ve siyasi yönleriyle birçok uygarlık değerleri, dünya üzerindeki tüm toplumlarda hatta en ilkelinden en modernine "yatay bir genişleme" ile yaygınlaşmaktadır. Cola, jean, burger örneklerindeki gibi gıda ve giyim v.b sektörlerde yaygın iletişim araçları etkisiyle, tüketim alışkanlıkları sınır tanımaz bir hızla yayılmaktadır.Böylece global bir düzene doğru adım atılmaktadır. Bu sürecin bir diğer etkileyici unsuru "dikey globalizasyon" dur. Bu kavramın ulus devletlerin Global düzeniyle uyumlaştırılması gerekmektedir. Diğer bir ifadeyle devlet dışı bi­rimlerin uluslararası ilişkiler sistemine dahil edilmesi globalizasyon sürecini oluşturmaktadır. Dikey genişleme ile globalleşme; sınır tanımayan sosyo-ekonomik kuruluşlar ulus devlet anlayışındaki değişimin bir sonucudur.Globalleşme,bu birim­ler yoluyla global düzen içinde yer alma istekliliğinin artmasıyla anlamlı hale gel­mektedir. Ülke içinde dünya ekonomisindeki gelişmelerden değişimlerden etkilen­mekte ve her dönem ağırlıklı ürünlerde değişiklikler olmaktadır[5].

 

17-18.yüzyıldan itibaren devam eden uluslararası ilişkiler; iletişim güçlükleri ve teknolojik eksiklikler gibi nedenlerle, uzun bir süre, global seviyede yürütülememiştir.Batının belirleyici rol oynadığı globalleşme süreci, 20.yüzyılın özellikle son çeyreğinde farklı bir misyon yüklenmiştir.Bununla birlikte bugünün Globalizasyon sürecini anlayabilmek için günümüze kadar ki dönemi ekonomik siyasi güçler dengesini değerlendirmek gereklidir.



[1] ¤Zerrin Toprak&Asuman Altay(1996);Yeni Türkiye Dergisi, Siyaset Özel Sayısı, Sayı. 9

[2] Jean Maillet, 18.yy’dan Bugüne İktisadi Olayların Evrimi, Çev: Ertuğrul Tokdemir, Remzi Kitabevi,  İstanbul, 1983, s.33-39.

[3]Örneğin, Batı Avrupa'da Sanayi toplumunun doğuşunun bir sonucu da gerçek anlamıyla tüm dünyanın Batılı güçlerce, bazen de Batılı göçmenlerce zaptedilmesi olmuştur. Bkz.Ernest Gellner, Uluslar ve Ulusçuluk,(Çev, B.F.Behar, G.G.Özdoğan), İnsan Yayınları, İstanbul, 1992, s. 84.

 

[4]M.Ali Kılıçbay," Globalleşmenin Programı: Batılılaşma", Ekonomik Yaklaşım, Cilt:4, Sayı:9,1993, S.17.

 

[5]1814'de dünyada kullanılan tekstilin %4'ü pamuklu tekstilden meydana gelirken, 1900'lerde bu oran %74'lere çıkmıştır. 1929'da 205 milyon ton, 1990'da ise 3 milyon tona ulaşmıştır. Bu süreç dünya ticaretinin şeklini değiştirmiş böylece doğal kaynaklardan yararlanma ya da yapay tekstil, plastik maddeler polyester gibi sentetik ürünlerin kullanımı yaygınlaşmış bu ise dünya ticaretinin görünümünü değiştirmiştir