18. Ulusal Sosyal Bilimler Kongresi, Ankara, Türkiye, 24 - 26 Eylül 2025, ss.1-525, (Özet Bildiri)
Kapitalist üretim biçimi sermaye ile ücretli emek arasında kurulan bir toplumsal ilişkidir. Bu toplumsal ilişki yeniden üretime egemen olan üretim biçimi tarafından belirlenir. Üretim biçimi, üretimin ne ile nasıl yapıldığını ifade eden üretici güçler ile üretim üzerindeki mülkiyet ilişkilerini ifade eden üretim ilişkilerinin çatışmalı birlikteliğinden oluşur. Üretici güçlerin tarihsel ve mekânsal gelişmişlik düzeyi de toplumların gelişmişlik düzeyini belirlemektedir. Üretici güçlerdeki gelişme ise bilginin üretimin bilgisi haline dönüşerek teknik üzerine uygulanmasıyla ortaya çıkan bilimin üretim süreciyle ilişkilenmesinin bir sonucu olan teknoloji ile gerçekleşmektedir.
Kapitalizmin gelişimi toplumsal işbölümünü derinleştirerek emeği nesnel koşullarından ayırır ve emeğin nesnel koşullarını sermayenin konusu haline getirir. Böylece kapitalist üretim biçiminin tarihsel gelişimi, şeylerin yapabileceği şeylerin giderek insandan şeylere devredildiği ve toplumsal yeniden üretim sürecinde emek gücüne duyulan ihtiyacın tarihsel bir eğilim olarak giderek azaldığı bir biçimi almaktadır. Manüfaktürün ortaya çıkardığı kolektif işçi, tekil işçinin hünerini elinden alırken zanaatkarın çekici makinenin çarkına evrilmiştir. Makinelerin birlikteliğinden oluşan makineler sistemi kol emeğini üretim sürecinden dışlarken transistörler ve çipler bu sistemin beynine dönüşmüştür. 21. yy’ın kapitalist üretim biçiminde tarihsel bir dönüşüme yol açacak dönüşümünün temelinde ise yapay zekâ ve robotik teknolojisinin birlikteliğinin üretim süreçlerinde genelleşmesi yer almaktadır. Sıra kafa emeğinin imgeleminin algoritmanın rakamlarına dönüşmesine gelmiştir.
Üretim sürecinin tasarlanması, planlanması, organizasyonu, denetlenmesi gibi pek çok faaliyetin bilgi ve enformasyon teknolojileri, dijital teknolojiler ve yapay zekâ temelli hale gelmesi emek üretkenliğinden üretimin mekânının parçalanmasına ve kârlılığa kadar pek çok faktörün yeniden biçimlenmesine neden oluyor. Öyle ki, 2013 yılında Dünya’da toplam kurulu Endüstriyel robot sayısı yaklaşık 1.3 milyon iken 2024’e kadar yıllık ortalama %11’lik bir artışla 4.3 milyon olmuştur. Yine 2013’te Dünyada Yapay Zekâyla (YZ) ilgili 3 bin 800 patent verilmişken, bu rakam 2015 yılında 8 binin biraz üzerinde gerçekleşmiş, 2019’da 49 bin ve 2020’de 56 bin (35 bini Çin’de olmak üzere) düzeyine sıçramıştır. YZ alanında ABD son beş yılda 328 milyar dolar’ın üzerinde yatırım gerçekleştirirken, Çin 132 milyar dolar yatırım yapmıştır. 2023 yılı verilerine göre 10 bin çalışan başına kurulu endüstriyel robot sayısında Güney Kore (1012) liderken, onu Singapur (770) ve Çin (470) izlemektedir. Aynı dönemde yeni robot kurulumunda Çin (276 bin) ikinci Japonya’nın (46 bin) açık ara önündedir. Türkiye (4400) ise en çok endüstriyel robot kuran 11. ülkedir.
Üretim
sürecindeki YZ ve Robotik teknolojisi destekli bu dönüşüm, üretimde emek
süreçlerine ve emeğin gerekliliğine dair tartışmaları gündeme getirmektedir. YZ
ve Robotik temelli teknolojik sıçrama WE Forum’a (2020) yaklaşık 97 milyon yeni
iş yaratacakken emeğin bu yeni süreçte yeniden beceri kazanması gibi sorunları
da beraberinde getirmektedir. Bu teknolojik dönüşüm küresel GSYH’de %7-16 (Goldman
Sachs; McKinsey) arasında bir büyümeyle birlikte çeşitli uluslararası
kuruluşların raporlarında dünya genelinde 75-800 milyon arasında (ILO; Goldman
Sachs; McKinsey) işin yok olmasına neden olacağı öngörülmektedir. Bu süreç küresel
emek payındaki azalma eğilimini derinleştirme potansiyeline de sahiptir.
Çalışmada, YZ ve Robotik temelli dönüşümün üretim
sürecinde emeğe olan ihtiyacı azaltması ve emekçilerin çeşitli robotik
biçimleri (humanoids, mobile manipülatör, dijital ikiz, cobot vb.) ile ikame
edilmesinin kapitalist üretim ilişkilerinde neden olabileceği değişimler, ülke
örneklerinden hareketle tartışılmaktadır.