8. Uluslararası Bilimsel Araştırmalar ve Güncel Gelişmeler Kongresi, 24-26 Ekim 2023., Paris, France, 24 - 26 October 2023
İnsan davranışı üzerine araştırmalarda davranışçı görüşün uzun süren hakimiyeti sırasında duygu araştırmaları çoğunlukla ihmal edilmiş ya da sınırlı kalmıştır.
İlk kapsamlı duygu teorisi James-Lange kuramı olarak bilinen ve ardıllarını da etkileyen duygu teorileri olmuş ardından J. Ledoux’nun korku duygusu üzerine odaklanan çalışmaları gelmiştir. Literatürde okuma kuramları olarak yer alan, bedenin kendisi ve çevresiyle etkileşiminin bedende oluşan etkilerinin bilişsel katmanlarda değerlendirilmesiyle duyguların oluştuğunu iddia eden yaklaşım uzun yıllar sinirbilimde kabul görmüştür. Buna göre duygulanım beynin bedenle etkileşiminden doğan ve kortekste işlenen bilişsel bir etkinliktir.
Duygu teorisyenlerinin duygu-biliş ilişkisine yönelik birçok yaklaşımdan üçü, kendi alt disiplinleri olarak öne çıkar. İlk ve en tutarlı olanı değerlendirme teorisidir. Değerlendirme, bir durumun, özellikle hedeflerimiz veya organizmanın dengede olma hali, açısından kendimizle ilgili bir denetleme, gözden geçirmedir. Değerlendirme, aynı zamanda olaylardan anlam çıkarma ve dünyayı anlama şeklimizdir. Değerlendirme yaklaşımları, belirli duygusal bir durumu tetiklemek için gerekli ve yeterli olan özel algılamaları, değerlendirmeleri, yorumları vb. belirlemeye çalışır.
Bilişsel-duygusal ilişkilere yönelik ikinci yaklaşım, duyguların bilişsel işleviyle ilgilidir. Duyguların belki de ana işlevi, çevrenin ilgili yönlerine dikkati çekerek, o çevreyi değiştirme eğilimindeki eylemlere hizmet etmektir. Duygu aynı zamanda algıyı, bellekten geri çağırmayı, sosyal değerlendirmeyi ve genel olarak bilişsel düzenlemeyi etkiler. Bu yaklaşımlara göre, duygunun kaynağı yerine sonraki bilişsel olaylar üzerindeki etkisi önemlidir. Dolayısıyla, önemli olan, etkinin yönü, duygudan bilişe doğru, genellikle değerlendirme teorilerinin vurguladığı yönden farklıdır.
Üçüncü bir yaklaşım, kişilik özellikleri ve klinik bozuklukların bilişsel-duygusal ilişkiler üzerindeki etkilerine yoğunlaşmıştır.
Afektif sinirbilim disiplinindeki çalışmalarıyla J. Panksepp korteks altı yapılarda her biri kendine özgü yapılarda meydana gelen yedi temel duygu sistemini detaylı bir biçimde ortaya koymuştur. Panksepp’e göre insan beynindeki birincil seviyedeki afektif sistemler ikincil ve üçüncül seviye duygusal işlevlerden farklı olarak diğer memeli beyinleriyle de ortaklaşmaktadır.
Üzerinde çok az ya da hiç kontrolümüzün olmadığı birincil seviye afektif yapılar organizmanın davranışlarında dışavurulur. İnsan davranışları söz konusu olduğunda sadece birincil seviye temel duygulanımlar değil bunların ikincil (Empati, güven, gurur, suçlama, suçluluk, utanç vb.) ve üçüncül seviye (zihinselleştirme, hisleri adlandırma, farkındalık) süreçler de bulunur.
Oyunculuk sanatında oyuncunun temel amaçlarından biri bağlama uygun duyguların sahne üzerinde canlandırılmasıdır. Metin ve karakter analizinden sonra belirlenen durumlara uygun duyguları oluşturmak için çeşitli yöntem ve tekniklere başvurulur. Bedende oluşan duygular mutlaka bir sonuç üretir. Bu sonuç çeşitli biçimlerde eylemselliğe dönüşür. Eylemler hem sonuç hem de duygunun oluşturulmasında başlangıç noktasında olmaları itibariyle oyuncunun hem araştırmasında hem de icrasında çok önemli bir yere sahiptir.
Bu bildiride oyuncuların izleyecekleri yöntem, üslup ve teknikler fark etmeksizin sahnede eyleme dökecekleri duyguların analizinde kullanacakları temel duygulanımların tasnifi, kaynakları ve dışavurumlarına değinilecektir. Bu sayede karakter ve durum analizlerini daha doğru yapmak ve bu analizlere göre doğru eylemlerin belirlenmesi mümkün olabilecektir.