Türkiye NATO İlişkilerinde Veto Krizleri: Benzerlikler ve Farklılıklar üzerine bir değerlendirme


Ovalı A. Ş.

Mülkiye VI. Uluslararası İlişkiler Kongresi, Ankara, Türkiye, 13 - 14 Ekim 2022

  • Yayın Türü: Bildiri / Yayınlanmadı
  • Basıldığı Şehir: Ankara
  • Basıldığı Ülke: Türkiye
  • Dokuz Eylül Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Türkiye-NATO İlişkilerinde Veto Krizleri: Benzerlikler ve Farklılıklar Üzerine Bir Değerlendirme

 

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasının ardından gündeme gelen en önemli konulardan biri İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyelikleri olmuştur. Her iki ülke de Rusya’dan algıladıkları tehdidin artması üzerine 18 Mayıs 2022’de geleneksel dış politikalarını terk ederek resmen NATO’ya üyelik başvurusunda bulunmuşlardır. İsveç ve Finlandiya’nın üyelik başvurusu yapacaklarının anlaşılmasından hemen sonra Türkiye’nin bu başvuruları onaylamayacağı ve gerektiği takdirde veto hakkını kullanacağı en yetkili ağızlar tarafından ifade edilmiş, vetonun gerekçesinin ise bu ülkelerin Türkiye aleyhine faaliyetler yürüten terör örgütlerine verdiği destek olduğunun altı çizilmiştir.

 

Türkiye’nin NATO nezdinde veto hakkını bir koz olarak masaya sürmesi esasen yeni bir dış politika tercihi değildir. Türkiye, özellikle son yıllarda ikili ilişkilerinde sorun yaşadığı bazı ülkelerin NATO ile yürüttükleri ortaklıkları, projeleri ve tatbikatları veto ederek karşı taraf üzerindeki etkisini arttırmaya çalışmıştır. Yakın dönemde Finlandiya ve İsveç’in üyeliklerine karşı gündeme gelen vetonun dışında son yıllarda Türkiye’nin NATO’da veto kozunu kullandığı dört vaka daha göze çarpmaktadır.

 

Bu konudaki en dikkat çekici örneklerden biri Türkiye’nin İsrail ile NATO arasındaki işbirliğine karşı uyguladığı vetodur. Ankara, İsrail ile 2010’da yaşanan Mavi Marmara krizinin hemen ardından İsrail’in NATO ile ortaklaşa yürütmesi planlanan tüm askeri tatbikatları ve işbirliği projelerini 2012 sonuna kadar veto etmiş ve bu vetoyu ancak 2013’te NATO Genel Sekreteri Rasmussen’in arabuluculuk çabalarıyla “kısmen” kaldırmıştır. 2013’ten itibaren İsrail’in NATO ile askeri tatbikatlar dışındaki faaliyetlere katılmasına izin veren Türkiye, 2016’da ilişkilerin normalleşmeye başlamasının ardından İsrail’in NATO’nun Brüksel’deki merkezinde bir ofis açmasına da engel olmamıştır.

 

Türkiye’nin NATO’da veto kozunu kullandığı bir başka ülke Mısırdır. 2013 yılında Mısır’daki Mursi hükümetinin askeri bir darbeyle devrilmesinin ardından Mısır ve Türkiye arasındaki ilişkiler gerilmiş ve iki ülke arasındaki diplomatik temsil düzeyi karşılıklı olarak düşürülmüştür. Türkiye o yıldan itibaren Mısır’ın Akdeniz Ortaklığı çerçevesinde NATO’yla yürütmeyi planladığı tüm işbirliği, ortaklık ve askeri tatbikat planlarına veto uygulamıştır. Diplomatik kaynaklara göre Türkiye, 2021’de başlayan normalleşme sürecinin ardından Mısır’a yönelik vetosunu kaldırmıştır.

 

Türkiye 2016 sonlarında bu kez Avusturya’ya karşı veto kozunu kullanmıştır. Avusturya dışişleri bakanı Sebastian Kurz’un ülkesinin Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olduğunu açıklaması ve üyelik müzakerelerinin durdurulmasını talep etmesi Viyana-Ankara hattında gerilime yol açmış, yıl sonunda ise Türkiye’nin NATO ile Avusturya arasında başta Balkanlar bölgesindekiler olmak üzere tüm işbirliği ve ortaklık projelerini veto ettiği haberleri yayılmıştır.

 

Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç’in üyelik başvurularından önce veto kozunu kullandığı son vaka ise NATO’nun Baltık ülkeleri ve Polonya’ya yönelik yeni savunma planlarının engellenmesidir. Rusya’nın 2014’te Kırım’ı ilhak etmesinin ardından NATO, Baltık ve Polonya’ya yönelik yeni savunma planları yapmaya başlamıştı. Hazırlanan yeni plan NATO’nun Aralık 2019’daki Londra Zirvesinde onaylanmış ancak Genel Sekreterlik tarafından uygulamaya konma aşamasındayken Türkiye tarafından veto edilmiştir. Türkiye, PKK’nın Suriye kolu olan PYD (Suriye Birlik Partisi) ve onun silahlı kanadı olan YPG’nin (Halk Savunma Birlikleri) NATO tarafından bir terör örgütü olarak tanınmasını istemiş bu talep NATO üyeleri arasında destek bulmayınca bir başka veto krizi daha yaşanmıştır. Türkiye’nin bu vetoyu, yürütülen yoğun müzakereler neticesinde 2020 yazında kaldırdığı bilinmektedir.

 

Yukarıda bahsi geçen dört vaka ve Finlandiya ile İsveç’in NATO’ya üyelik başvurusu ile yeniden gündeme gelen veto krizi, konunun akademik bir çalışmanın odak noktası olmasını gerektirmektedir. Bu bağlamda “Türkiye-NATO ilişkilerindeki veto krizlerinde benzerlikler ve farklılıklar nelerdir?” sorusu çalışmanın temel araştırma sorusudur. Ayrıca Türkiye’nin veto krizlerinde hangi motivasyonlarla hareket ettiği, ne gibi tepkilerle karşılaştığı, krizi nasıl yönettiği veya yönetemediği, krizlerin nasıl sonuçlandığı gibi alt sorulara da cevap aranacaktır.  Bu sorulara verilecek cevaplarla krizler arasında bir örüntünün bulunması ve bu sayede gelecekte yaşanabilecek potansiyel krizlere dair de öngörüleri kolaylaştıracak bir çerçeve oluşturulması amaçlanmaktadır. Çalışmada, yukarıda kısaca bahsedilen veto krizlerinin mukayesesini kolaylaştıracak olan vaka analizi yöntemi kullanılacaktır. Elde edilecek sonuçların hem konu üzerine gelişmekte olan akademik yazına hem de politika yapıcılarına katkı sağlaması beklenmektedir.

 

Tüm çalışmalar gibi elbette bu çalışmanın da bazı kısıtları vardır. Bu kısıtların başında da kaynaklara erişim gelmektedir. NATO bünyesinde an alt düzeydeki komisyonlardan başlayıp en üste kadar uzanan tüm politika oluşturma, planlama ve yürütme faaliyetlerinde gizlilik esas olduğundan bahsi geçen krizlerle ilgili resmi bir belgeye ulaşmak mümkün değildir. Bu zorluğu aşabilmek için bu krizleri anonim diplomatik kaynaklara atfen duyuran basın-yayın organlarının detaylı bir biçimde taranması ve incelenmesi gerekmektedir. Öte yandan bahsi geçen kaynaklara erişim zorluğunun etkilerini asgariye indirebilmek ve araştırmayı desteklemek adına krizler sırasında sahada görev alan diplomatlarla da mülakatlar yapılması hedeflenmektedir.