RIHLEKİTAP, İstanbul, 2020
Osmanlı
Devleti, 130 yıllık bir zaman dilimini kapsayan dağılma ve yıkılış döneminde
(1792-1922), başta Britanya olmak üzere Batı’daki imparatorluklar tarafından,
askerî istilâdan önce, “bilimsel keşifler” adı altında kuşatma altına
alınmıştı. İşgalci ve emperyalist devletler, Yakın Doğu Asya ve Kuzey Afrika’da
dört asır boyunca Osmanlı hâkimiyeti altında bulunan ve sonradan her parçası
müstakil birer Arap ülkesine dönüşecek olan toprakları paylaşmadan evvel;
muhtemel savaşlar öncesinde ayrıntılı haritalara sahip olabilmek, yerüstü ve
yeraltındaki zenginlikleri kayda geçmek, kültürel değerleri ve yaşantı
tarzlarını tespit etmek, tarihî eserleri ortaya çıkararak Avrupa’daki arşivlere
nakletmek, müslüman halklar arasında Hıristiyanlığı yaymak gibi maksatlarla
bilim adamı, misyoner ve kâşiflerden oluşan öncü kuvvetlerini bölgeye
gönderdiler. Seyyah, arkeolog, coğrafya uzmanı, müsteşrik, asker, ajan ve
diplomat hüviyetindeki araştırmacılardan oluşan donanımlı keşif kadroları,
adına çalıştıkları hükümet birimlerine çok değerli bilgileri servis ettiler.
Meşrutiyet
öncesi ve sonrasında Osmanlı Ordusu’nda ciddî görevler üstlenerek Mirlivâ
(Tuğgeneral) rütbesine kadar yükselen, uzun yıllar II. Abdülhamid’e ve daha
sonra Vahîdüddîn’e yâverlik yapmış olan Ahmed Hamdi Paşa (1871-1935)’nın, isyan
bastırma göreviyle Yemen’e gönderildiği 1911 yılında tuttuğu notlar, o
devirdeki oryantalist faaliyetlerin boyutu hakkında önemli ipuçları
vermektedir. “Âlem-i İslâm ve İngiliz Misyoneri - İngiliz Misyoneri Nasıl
Yetiştiriliyor” (İstanbul 1334) adlı eserinin bir yerinde (s. 73-74); “Şimdiye
kadar Osmanlı ülkesinde seyahat eden, araştırma ve incelemelerde bulunarak eser
yazanların, elde ettiğim isimlerini buraya alıyorum:...” diyerek sıraladığı 50
yabancı isim, kimlikleri üzerinde durulmayı hak edecek derecede önem arz etmektedir.
Zira bu isimler, bir zamanlar Türk hâkimiyetinde bulunan müslüman coğrafyanın
parçalar halinde nasıl savrulduğunu; bu savruluşta ihtiyarlamış bir devletin
zaafları yanında, Oryantalist çabaların ne derece etkili olduğunu araştırmak
isteyenlerin önüne, hayâtî bir hareket noktası koymaktadır.
Eylül 2007’de,
“38. Uluslararası Asya ve Kuzey Afrika Çalışmaları Kongresi”nde (ICANAS) tebliğ
olarak ve özet halde sunulan elinizdeki kitap, İstanbul’dan Balkanlar’a,
Musul’dan Endonezya’ya, Şam’dan Sûdan’a, Mısır’dan Yemen’e kadar Osmanlılara
bağlı ada, ülke ve şehirleri kapsayan; kimisinde siyâsî, kimisinde dinî,
kimisinde ise ilmî yönün ağır bastığı keşif gezilerini gerçekleştiren
Doğubilimcilerin faaliyetleri ve eserlerine genel bir bakış, toplu bir sunuş
mahiyetinde değerlendirilmelidir.
Haklarında
bilgi verilen şarkiyatçıların hemen hepsi, 19. yüzyılın ilk veya ikinci
yarısında yaşamış bilim adamlarıdır. Dolayısıyla kitaba konu olan kitleyi,
Oryantalizm’in geçirdiği dört ana dönem içerisinde “ikinci dönem”e yerleştirmek
mümkündür. Bu, Oryantalizm’in acemiliğini üzerinden atıp akademik bir disiplin
halini alarak kurumsallaştığı, sömürü planlarına yönelik olarak peş peşe dernek
ve cemiyetlerin kurulduğu, kongrelerin toplandığı “zirve” safhasıdır. Kitap
hazırlanırken ilk elde müracaat edilen kaynaklar, işbu oryantalist cemiyetler
(society) tarafından neşredilen bir buçuk asırlık periyodiklerdir.
Müslüman
seyyahların, Hazret-i Peygamber’in vefatını müteakip, kendi inanç
coğrafyalarında vahyin izini sürmek, hakikati aramak ve hakkı yaymak için
yaptıkları ilim yolculukları (er-Rıhle fî Talebi’l-İlm) ile, Batılı gezginlerin
“öteki coğrafyaya” bir parça macera ve heyecan, biraz maddî kazanç ve itibar,
ama daha çok “bilgi, güç ve hâkimiyet transferi” için çıktıkları; kimliklerini
“öteki” üzerinden tanımlamaya yarayan yolculuklar arasında dağlar kadar fark
vardır. Çalışmamın, modern dönemde “seyahat”in kazandığı yeni anlamı açıklığa
kavuşturma yönünde mütevazı bir katkı sağlayacağını ümit ederim.