Hedef Kanser 2024, Girne, Kıbrıs (Kktc), 27 - 30 Mart 2024, ss.7-8, (Tam Metin Bildiri)
GİRİŞ: Küçük hücreli dışı akciğer kanseri hastalarının yarısından fazlası metastatik evrede tanı almaktadır.
Artan tedavi seçeneklerine rağmen sürücü mutasyonu olmayan küçük hücreli dışı akciğer kanserlerinde prognoz
oldukça kötü seyretmektedir. Çalışmamızda histolojik alt tip ve metastaz bölgelerinin sağkalım üzerine olan
etkisi incelemeyi amaçladık.
YÖNTEM: Çalışmada, 2017 ve 2022 yılları arasında denovo metastatik sürücü mutasyonu olmayan küçük
hücreli dışı akciğer kanseri tanısı alan 235 hastanın verileri retrospektif olarak incelendi.
BULGULAR: Toplam 235 hastanın 198’i (%84,3) erkek olup ortalama tanı yaşı 65,5±9,41’di. Hastaların 161’i
(%68,5) adenokarsinom, 74’ü (%31,5) skuamoz hücreli karsinom histolojisine sahipti. Tüm hastaların ortanca
sağkalım süresi 8,9 ay, adenokarsinomda 8,8 ay ve skuamoz hücreli karsinomda 9,33 aydı (p: 0,816). En sık
metastaz bölgelerinin kemik (%48) ve uzak lenf nodu (%34) olduğu görüldü. Metastatik bölge sayısı medyan 2
(min 1-maks 6)’di. Adenokarsinom tanılı hastalarda kemik veya sürrenal metastazı olanlar, olmayanlara göre
anlamlı olarak daha kısa sağkalıma sahipti (sırasıyla 6,1 aya karşılık 12,1 ay, 5,0 aya karşılık 10,2 ay, p:<0,001
ve 0,012). Skuamoz hücreli karsinomda ise kemik, plevra veya beyin metastazı olan hastaların sağkalım süresi
olmayanlara göre anlamlı olarak daha kısaydı (sırasıyla 8,3 aya karşılık12,9 ay; 6,1 aya karşılık 8,9 ay, 5,9 aya
karşılık 11,6 ay, p:0,009, 0,014, 0,028 ). Cox regresyon analizi yapıldığında; adenokarsinomda kemik metastazı
(HR 1,75, [%95 CI 1,24-2,39], p: 0,001) ve sürrenal bez metastazı (HR 1,61 [%95 CI 1,088-2,381],p:0,017);
skuamoz hücreli karsinomda ise kemik (HR 1,85 [%95 CI 1,108-3,11], p: 0,019) ve plevra (HR 2,08 [%95 CI
1,187-3,65], p: 0,011) metastazı sağkalım için bağımsız birer risk faktörü olarak saptandı.
SONUÇ: Adenokarsinom ve skuamoz hücreli karsinomum klinik davranışlarının ve metastaz bölgelerinin
birbirinden farklı olduğu görülmüştür. Bu nedenle klinik pratikte de bu farklılık göz önüne alınarak planlama
yapılmalıdır.