T-HÜCRELİ AKUT LENFOBLASTİK LÖSEMİDE İNVAZİV FUNGAL ENFEKSİYONU TAKLİT EDEN PSEUDOMONAS PNÖMONİSİ: BİR OLGU SUNUMU


Kurdu Ç. B., Yurdusev T., Okur Acar S., Tüfekçi Gürocak Ö., Yılmaz Ş., Ören H.

51. Ulusal Hematoloji Kongresi, Antalya, Türkiye, 28 Ekim - 02 Kasım 2025, ss.310-311, (Özet Bildiri)

  • Yayın Türü: Bildiri / Özet Bildiri
  • Basıldığı Şehir: Antalya
  • Basıldığı Ülke: Türkiye
  • Sayfa Sayıları: ss.310-311
  • Dokuz Eylül Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

 Giriş ve Amaç: Akut lenfoblastik lösemi (ALL) tedavisi sırasında kemoterapötik ilaçlara bağlı olarak birçok yan etki görülebilmektedir. Bu kemoterapötikler, miyelosupresyona bağlı olarak bakteriyel, viral, fungal ve paraziter enfeksiyon riskinde belirgin artışa neden olurlar. Burada T-hücreli ALL tanılı bir olguda indüksiyon tedavisi sırasında gelişen ve invaziv fungal enfeksiyonuna benzer bulgular ile prezente olan bir pulmoner pseudomonas aeruginosa enfeksiyonunu tartışmak istedik.

 Olgu: On bir yaşında erkek olgu, öksürük, solunum sıkıntısı ile başvurduğu dış merkezden sol supraklavikular bölgede patolojik boyutta lenfadenopati ve direkt grafide mediastinal kitle saptanması üzerine lenfoma ön tanısı ile merkezimize sevk edildi. Vena cava superior sendromu nedeni ile yoğun bakım ünitesinde takip edilen olgunun tam kan sayımı incelemesi normaldi; periferik yaymasında atipik hücre görülmedi. Kemik iliği aspirasyon yaymasında blast oranı <%5 idi, akım sitometrik incelemede de blast oranı %3,6 saptandı. Mediastinal kitleden patolojik örnekleme yapılan hastaya Evre IV lenfoma ön tanısı ile NHL-BFM 90 protokolüne uygun tedavi başlandı. Prednizolon tedavisinin 8. gününde hastada konvülsiyon ve lökositoz gelişti. Kemik iliği örneklemesi tekrarlandı ve kemik iliği aspirasyon yaymasında %60 oranında lenfoblast görüldü. Akım sitometrik inceleme T hücreli ALL ile uyumlu idi. Tanıda kemik iliği tutulumu olan hastada tedavi sırasında lösemi gelişince protokol değişikliği yapıldı ve tedavisi T-ALL için olan TURK-ALL 2023 protokolüne göre yeniden düzenlendi ve 8. gün steroid yanıtının kötü olması nedeni ile yüksek risk koluna alındı. Ancak olguda prednizolon tedavisi altında aşikar lösemi gelişmesi ve konvülsiyon nedeni ile santral sinir sistem tutulumu pozitif olarak değerlendirilmesinden dolayı tedavisine deksametazon ile devam edilmesi planlandı. Bu arada daha önce mediastenden alınan biyopsi örneği de T- hücreli lenfoblastik infiltrasyon ile uyumlu olarak raporlandı. On beşinci gün kemik iliği remisyonda olarak değerlendirilen hastanın minimal kalıntı hastalık incelemesinde de blast oranı 1x10-4 olarak raporlandı.

İndüksiyon tedavisinin 19. gününde hastada akut, sağ olmak üzere tek taraflı göğüs ağrısı gelişti. Şiddetli göğüs ağrısı nedeni ile direkt grafi çekildi. Sağ akciğer üst lobda opak, yaklaşık 2 cm çaplı lezyon görüldü (Resim 1).

Resim 1. Sağ akciğer üst lobda opak lezyon.

Bunun üzerine yüksek rezolüsyonlu bilgisayarlı tomografi (BT) görüntüleme yapıldı. Sağ akciğer üst lob posteriorda ve sol akciğer üst lob apikoposterior segmentte perilezyoner buzlu cam alanı (halo) izlenen konsolidasyon alanları izlendi (Resim 2).

Resim 2. Sağ ve sol akciğer üst loblarda perilezyonel buzlu cam alanı izlenen konsolidasyon alanları.

Görünüm fungal enfeksiyon açısından anlamlı bulundu. Hastanın fungal enfeksiyon tanısı anında Hb: 10,3 g/dL, lökosit: 0/mm3, mutlak nötrofil sayısı: 0/mm3, trombosit değeri: 71.000/mm3 idi. Tanı anından itibaren antifungal profilaksi olarak mikafungin tedavisi alan hastada lipozomal amfoterisin B tedavisine geçildi. Periferik kandan gönderilen aspergillus galaktomannan antijen negatif sonuçlandı. Bir sonraki gün ateş yüksekliği de saptanan hastanın tedavisine teikoplanin, meropenem, siprofloksasin ve trimetoprim-sülfametoksazol antibiyotikleri de eklendi. İndüksiyon kemoterapisine ara verildi. Takibinde CRP değeri 231 mg/dL’ye kadar yükseldi. Mevcut lezyonlarından örnek alıp tiplendirme yapılabilmesi açısından hastaya bronkoskopi yapıldı. Bronkospiden elde edilen bronkoalveolar lavaj (BAL) sıvısıdan mikrobiyolojik tetkikleri gönderildi. BAL’den gönderilen tetkiklerde aspergillus galaktomannan antijen negatif, tüberküloz PCR negatif, pneumocyctis PCR negatif sonuçlandı. ARB boyamada basil görülmedi. Mikotik kültürde üreme saptanmadı. Kan ve kateter kültürlerinde üreme olmadı. BAL sıvısından gönderilen aerop kültürde 2000 cfu/mL pseudomonas aeruginosa üremesi saptandı. Antibiyogramda meropenem ve levofloksasin duyarlı görüldü. Antibiyogram sonucuna göre hastanın siprofloksasin tedavisi kesilerek levofloksasin tedavisi başlandı ve profilaktik dozda kullanılmakta olan trimetoprim-sülfametoksazol günlük tedavi dozuna geçildi. Ateş yüksekliğinin olduğu gün başlanılan antibiyoterapinin 48. saatinden itibaren olgunun ateş yüksekliği geriledi. Takibinde alınanan kan ve kateter kültüründe üreme görülmedi. Haftalık olarak periferik kandan gönderilen aspergillus galaktomannan antijen testlerinde pozitiflik izlenmedi. Hastamızda yakınmaların akut başlangıçlı olması, antibiyotik tedavisine dramatik yanıt vermesi ve mükerrer kez gönderilen galaktomannan antijeninde pozitiflik saptanmaması mevcut akciğer lezyonlarının pseudumonas aeruginosa ilşkili olabileceğini düşündürdü. Bununla birlikte invaziv fungal enfeksiyon tam olarak dışlanamadığından antifungal tedavisi de devam edildi. Antibiyoterapisinin 14. gününde klinik durumu uygun olan ve akut faz reaktanları gerileyen olgunun indüksiyon kemoterapisine tekrar başlandı. Tedavi protokolünün 33. gününde mediastinal kitle değerlendirilmesi için toraks BT çekildi. Tanı anındaki mediastinal kitlenin tamamen gerilediği görüldü. Bir önceki incelemede sağ akciğer üst lob posteriorda ve sol akciğer üst lob apikoposterior segmentte tanımlanan konsolidasyon alanlarının santralinde konsolide alan barındıran septalı kaviter lezyon halini aldığı görüldü (Resim 3).

Resim 3. Sağ ve sol akciğer üst loblarda septalı, kaviter hal alan pnömotik konsolidasyonlar.

Mevcut görüntüleme bulguları radyolojik iyileşme olarak değerlendirildi. Antibiyoterapileri 21 günü doldurarak kesildi. Lipozomal amfoterisin B tedavisine 6 hafta boyunca devam edilmesi planlandı.

 Tartışma ve Sonuç: İnvaziv aspergillozis, solunum yollarını tutan en yaygın fungal enfeksiyon olup; akut lösemili hastaların yaklaşık %10’unda görülebilmektedir [1-3]. Hematolojik maligniteli çocuklarda da invaziv fungal enfeksiyonların en yaygın tutulum yeri solunum yoludur [4,5]. Ancak bazı olgularda radyolojik olarak invaziv fungal enfeksiyonu ile uyumlu bulgular olsa dahi etken olarak bakteriyel pnömoni etkenleri saptanabilir. Choseok Yoon ve ark. pseudomonas aeruginosa pnömonisi saptadıkları toplam 16 immünkompromize hastayı değerlendirdikleri çalışmada 7 hastada eş zamanlı invaziv pulmoner aspergillozis saptadılar [6]. Toplam 16 hastanın 4’ünün toraks BT görüntülemesinde tek, 12 hastada ise çok sayıda konsolidasyon alanı mevcuttu [6]. Altı hastada halo bulgusu, 8 hastada kaviter lezyon, 8 hastada buzlu cam görünümü mevcuttu [6]. Biz de hastamızda her iki akciğerde olmak üzere çok sayıda konsolidasyon alanı saptadık. Bu alanlarda halo bulgusu ve buzlu cam görüntüsü de mevcuttu. Tanı anında mevcut olmasa da tedavi sonrası yaptığımız görüntülemede kaviter lezyonları saptadık. Yaptığımız tetkiklerde hastamızda eş zamanlı mikrobiyolojik olarak kanıtlanmış invaziv fungal enfeksiyon saptamadık.

Sonuç olarak, akut lösemi tedavisi alan çocuklarda derin nötropeni sırasında gelişen solunum sistemi enfeksiyonlarında, invaziv fungal enfeksiyonları kadar bakteriyel etkenlerin de akılda tutulması önemlidir. Ayrıca bu olgu, erken dönemde yapılan bronkoskopi ve uygun örneklemenin, doğru etken tanısına ulaşarak tedavinin zamanında ve etkin şekilde yönlendirilmesinde kritik bir rol oynadığını ortaya koymaktadır. Bununla birlikte, klinik ve radyolojik olarak invaziv fungal enfeksiyon şüphesinin devam ettiği olgularda, bakteriyel enfeksiyon tedavi edilse dahi, antifungal tedavisinin de sürdürülmesinin hasta güvenliği ve tedavi başarısı açısından hayati önem taşıdığı unutulmamalıdır.

 Anahtar kelimeler: Akut lösemi, invaziv fungal enfeksiyon, bakteriyel pnömoni