Sinemasal Melodram, Dilek Tunalı,Zehra Cerrahoğlu, Editör, Doğu Batı Yayınları, Ankara, ss.47-90, 2021
Her Hollywood filmi ‘melodram’
olarak
tanımlanabilir. Terimin gerçek anlamıyla, melodrama, müzik (melos) ile dramın
kombinasyonu olan anlatı formlarını gösterir. Hollywood’un dramalarına biçime
uygun işitsel boyut ve duygusal bir ritim kazandırmak amacıyla arka planda
müziğin kullanılması “sessiz” döneme kadar geri
gitmektedir. Canlı müzikle eşlik etmek
(genellikle org ve piyano ile) teatral projeksiyonun erken dönemlerinden bu yana standarttı. Hollywood
Sinemasının anlatı formları temel esaslarını, piyasa romanı kurgularından, radyo
serilerinden, romantik baladlardan ve popüler romantik kurgulardan ödünç alarak geliştirdikçe, “Romantik Melodram” Hollywood sinemasına özgü daha özel bir anlam kazanmıştır. Genel olarak dillendirildiği gibi ‘melodram’, özellikle evlilik, meslek ve çekirdek aile içerisindeki eşit olmayan ve
baskıcı koşullar aracılığıyla kurban gösterilmiş erdemli bir
kişiyi (genellikle bir kadını) ya da çifti (genellikle aşıklar) betimleyen
popüler romanslara uygulanmıştır. Çekirdek ailenin uğraşlarını ve özel gereksinimlerini, toplumsal koşulların adaletsizliği (ya da adaleti)
ve baskısı altındaki fedakarlıklarını genellikle aşıklar çerçevesinde,
çoğunlukla da kadın birey etrafında betimleyerek popüler romans formuna
uygulamıştır.
Aslında melodramın aşama aşama
gelişimi, screwball ve romantik komedinin gelişiminin aynısıdır. Erken dönem sinemasında ‘komedi’ ‘romantik komedi’ye dönüşen bir anlatı
biçimiydi, daha sonrasında, romantik çatışma, toplumsal cinsiyet ve aile
kodlarıyla işlenmeye başladıkça, ‘screwball komedisi’ne
dönüştü. Sessiz sinemanın melodramatik
kodları benzer bir şekilde adım adım romantik
anlatılara adapte edildi ve rastlantısal olan bazı biçimsel ve ideolojik faktörler nedeniyle apayrı bir formül ortaya çıktı. Bu analojiyi sosyal
komedinin aksine toplumsal melodramı dikkate alarak daha da genişletebiliriz:
screwball ya da romantik komedinin karakterleri gelenekle ve sosyal kurallarla
alay ederken, melodramlarda toplumsal sözleşmeye itimat eder;
komediler anarşist aşıkları kendi
çevrelerinden uzak, kendine yeten bir evlilik bağının içine yerleştirirken,
melodram toplumsal aile geleneğine kısılıp kalmış, kendi ilkelerine boyun
eğişin izlerini takip etmiştir.
Sessiz melodram sinemasının ustası D.W.Griffith’tir. Stilini, tonunu ve meselesini Hearts
of the World (1918), Broken Blossoms, True-Heart Suzie (1919), Way Down
East (1920) ve Gish Kardeşlerin toplumsal cinsiyet sıkıntılarını
teatral pandomim yoluyla gösterdiği Orphans
of the Storm (1922) gibi filmler aracılığıyla kurmuştur. Buradaki anlatı
stratejisi, kurbanın ahlaki acılarını artırmak üzerine hesaplanmıştı: uzun
çekimler, ağır ritim ve kaygılı kadın kahramana sık sık yapılan yakın planlar
(genellikle gökyüzüne doğru bakan gözler eşliğinde) ve tüm bunlara eşlik eden kasvetli bir müzik. Griffith’in mirasçısı Frank Borgaze’dir. Frank Borgaze ilk sessiz
filmleri çeken (çoğunlukla 1927’de çektiği Seventh Heaven ile
bilinen) fakat en önemli filmi olup erken dönem melodramlarından olan A Farewall to Arms (1932), A Man Castle
(1933) ve No Greater Glory (1934) ile daha çok tanınmaktadır.
John Stahl da sessiz ve sesli dönem melodram filmleri
yönetmiştir. Daha çok, büyük çapta
başarı kazandığı sesli dönem romanslarıyla, özellikle Only Yesterday (1933), Imitation of Life (1934), Magnificient
Obsession (1935), When Tomorrow Comes (1939) ve Leave Her to Heaven (1945)
ile bilinir.
Artık 1940’lı yıllarda, melodram
nosyonu hala dramatik söyleme ve müzikal
ritme mümkün olduğunca çok nüfuz etmiş olmasına
ve stüdyoların incelttiği anlatı formülüne rağmen talihsiz çiftlerin kötü giden aşkları fazlasıyla tanıdık hale gelmişti. Savaşın sonuna kadar Hollywood film yapımcıları gerçekten de anlatının
duygusal gücünü ve acı çeken kaygılı aşıkları hayli stilize edilmiş toplumsal
bir çevre içinde göstermemişlerdir. Bu dönem kendi vatanından uzakta yaşayan Alman yönetmen Max Ophüls’ün Hollywood’u bırakıp ülkesine dönmeden önce yönettiği üç duygusal romantik melodramla başı çeker (Letter From an Unknown Woman (1948),
Caught (1949) ve The Reckless Moment (1949)). Ophüls’ün akıcı kamera hareketleri ve
ayrıntılı düzenlemeleri, aşk girdabında kaybolan karakterleri baskıcı toplumun
süslü maddiyatı haline gelmiş bir dünya aracılığıyla çevreler.
Ophüls’ün 1940’ların sonundaki
çalışmaları iki acemi Hollywood yönetmeni tarafından tamamlandı. Bunlardan biri yine ülkesi Almanya’nın dışında yaşayan
Douglas Sirk ve Broadway müzikallerinde set tasarımcısı olan Vincente Minelli idi. Minelli’nin savaş sonrası
melodramları (The Clock, 1945; Undercurrent, 1946; Madame Bovary, 1949; The
Bad and the Beautiful, 1953), Sirk’ün filmleri gibi (Summer
Storm, 1944; Shockproof, 1948; Thunder on the Hill, 1951; All I Desire, 1953)
yalnızca Hollywood melodramının kasvetli tonunu
ve görsel stilini yükselterek
sağlamlaştırmamış aynı zamanda türü en büyüleyici ve verimli
dönemine taşıyan tematik ve anlatısal sözleşmeyi de detaylandırmışlardır. Her ikisi de döneme ilişkin toplumsal koşulların farklı yönlerini radikal bir
biçimde temsil etse de (ki Minelli’nin durumunda bu
farklı yönler aynı yönetmen tarafından gerçekleştirilmektedir), toplumsal melodramın ortaya
çıkışı ve savaş sonrasında müziğin entegrasyonu bir gelişme olarak not
düşülmelidir.