Hipokratik Tıp Etiğinden Biyomedikal Etiğe: Dönüşümün Gerekçeleri, Sonuçları


Güvercin C. H.

4. Felsefe ve Sağlık Sempozyumu, Manisa, Türkiye, 03 Haziran 2023

  • Yayın Türü: Bildiri / Yayınlanmadı
  • Basıldığı Şehir: Manisa
  • Basıldığı Ülke: Türkiye
  • Dokuz Eylül Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Tıp tarihinde rasyonel tıbbın kurucusu olarak bilinen Hipokrat, aynı zamanda tıp ile etik arasındaki ilişkiyi de güçlü bir şekilde ortaya koymuştur. Hipokrat’a göre hekim doğaüstü güçlerin, tanrıların yeryüzündeki gölgesi değil, sadece insandır. “İnsan hekim”, hata yapar, mesleki sınırların dışına çıkabilir, başarısız olabilir. Hastasına zarar vermemesi için, bilgi ve beceri sahibi olması kadar erdemli de olması gereklidir. Hipokrat bu erdemleri, ant metninde ve aforizmalarında tanımlamış, hekimliğin sınırlarını çizmiştir.

Orta çağ Avrupası’nda hekimlik Hıristiyanlığın hem baskısı altında kalmış hem de dinsel bir aracı olarak görülmüş ve manastır tıbbı doğmuştur. Hıristiyanlığın kuralları tıp etiğinin çerçevesini oluşturmuştur. Rönesans ile başlayan özgürleşme doğa bilimleri, felsefe ve sanat yanında tıbbı da etkilemiş ve deneysel tıp ön plana çıkmıştır. Bilimde ve tıpta başlayan buluşlar çağı, yeni buluşlar için “her şeyin yapılabilir olduğu” anlayışına götürmüştür. Bu durum etik ile tıp arasında yüzyıllardır var olan bağın zayıflamasına hatta kopmasına yola açmıştır. Etik bir kaygı düşünülmeden bilimi ilerletmek için yapılan deneylerde, tıbbın merkezinde ve amacı olan “insan varlığı” tıbbi deneylerin bir “aracı” olmuştur. Hastalığın nedenlerini bulmak adına tedavinin geciktirilmesi, tedavi verilmemesi, hatta sağlam kişilerin habersizce enfekte edilmesi ve izlenmesi, tıbbi ilerleme adına meşru sayılmıştır. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sırasında tıbbın “düşman bedenler” olarak kabul edilen esir insanlara karşı, bir silah olarak kullanılması ve tıp üzerinden akıl almaz bir vahşetin sergilenmesi tüm insanlığı sarsmıştır. Sifilis hastası zencilerin 40 yıl boyunca tedavi edilmeden izlendiği ve Amerikan hükümetinin desteklediği Tuskegee Çalışması tıp etiğinde bir milat olmuştur. Bu çalışma sonunda kurulan bilim komisyonun 1979’da yayınladığı Belmont Raporu biyomedikal etiğin temellerini atmıştır. İlkecilik kuramı olarak bilinen bu yaklaşım dört temel ilkeden oluşmaktadır bunlar; yarar sağlamak, zarar vermemek, özerkliğe saygı göstermek ve adalet ilkeleridir. İlkecilik yaklaşımı, Hipokratik etiğin paternalistik tutumundan tam bir kopuşu ifade etmekte ve katılımcı bir hekim-hasta ilişkisini öngörmektedir. Ancak hekim-hasta arasına giren başta sağlık sistemleri, geri ödeme kurumları, eğitim düzeyi, kültürel ve inançsal özellikler gibi çoklu etmenler arasında, sağlık alanında -etiğin en kadim konusu olan- “adalet”in nasıl sağlanacağı en önemli sorunu oluşturmaktadır.

Anahtar sözcükler: Hipokratik etik, tıp tarihi, biyomedikal etik