Demiray Gürbüz E., Altıok D.(Yürütücü), Bekmen N., Tıhmınlıoğlu F., Yılmaz Ö.
TÜBİTAK Projesi, 1002 - Hızlı Destek Programı, 2009 - 2010
Uçucu yağlar hidrofobik, kuvvetli kokulu ve hidrofobik sıvılardır. İçerdikleri aktif
bileşenlerden dolayı antimikrobiyal ve antioksidatif etki gösterirler. Bu çalışmada, H. pylori’nin
eradikasyonunda kullanılabilecek limon otu yağı, kekik yağı, karanfil yağı, limon yağı ve tarçın
yağı gibi uçucu yağların ve klaritromisinin minimum inhibisyon konsantrasyonlarının (MİK)
belirlenmesi, uçucu yağ ve/veya antibiyotik yüklü kitosan bazlı mikrokürelerin hazırlanması;
hazırlanan mikrokürelerin fiziksel ve kimyasal özelliklerinin belirlenmesi; in vitro sistemlerde
ilaç ve uçucu yağların kontrollü salım kinetiklerinin incelenmesi amaçlanmıştır. H. pylori NCTC
11637 standard suşuna karşı klaritromisin ve beş uçucu yağın MİK değeri agar dilüsyon metodu
ile belirlenmiştir. Her bir uçucu yağın ve klaritromisinin stok solüsyonundan iki kat seri
dilüsyonlar ile sırasıyla 1000-1µg/ml ve 8-0.0037µg/mL aralığında konsantrasyonlar elde edildi.
H. pylori’ye karşı limon otu yağı, tarçın yağının, karanfil yağı, limon yağı, kekik yağı ve
klaritromisinin minimum inhibisyon konsantrasyonunun (MİK) sırasıyla 62, 8, 125, 500, 62 ve
0.125µg/ml olarak saptandı. Ayrıca uçucu yağların antioksidan aktiviteleri de belirlendi. MİK
değeri en düşük olan tarçın yağı ile klaritromisin yüklü kitosan mikroküreler püskürtmeli
kurutma yöntemi ile elde edildi. Mikrokürelerin yüzey morfolojileri, termal özellikleri, şişme ve
bozunma özellikleri incelendi. Bu mikrokürelerden salınan tarçın yağı ve klaritromisinin H.
pylori üzerindeki etkisi sıvı besiyerinde 48 saat boyunca incelendiğinde H. pylori üremesinin
inhibe edildiği saptandı. Buna göre püskürtmeli kurutma esnasında tarçın yağı ve klaritromisinin
aktivitesini kaybetmediği belirlendi. H.pylori enfeksiyonu eradikasyonunda kitosan
mikrokürelere yüklenmiş tarçın yağının tek başına ya da antibiyotik ile birlikte kullanımının,
antibiyotik direncinin bulunduğu durumlarda alternatif bir tedavi yöntemi olarak kullanılabileceği
düşünülmektedir.